Beşiktaş aleyhine Rize’de verilen ilk penaltı için hakem maç içinde Mustafa’ya “Senin hareketine çaldım”; maçtan sonra Uilenberg’e “Motta’nın hareketine çaldım” diyor!
Hadi bakalım hangisine inanacağız?
Ben Mustafa’nın dediğine de, Uilenberg’in dediğine de inanıyorum.
Şöyle:
Mustafa olayı yaşadı. Maçta sıcağı sıcağına hakemle konuştu ve yakından tanıyan herkesin güvendiği dürüstlüğü ile maç biter bitmez hakemin, ‘kendisinin hareketine’ penaltı çaldığını açıkladı.
UEFA hakem komitesi üyesi ve bizim önde gelen hakemlerimizin eğitmeni, danışmanı, aynı zamanda MHK’nin akıl hocası Uilenberg maçtan sonra, hakem ile konuştuğunu ve hakemin kendisine ‘Motta’nın hareketine çaldım’ dediğini açıkladı!
Uilenberg sanırım evladını koruyan ve yanı sıra futbolu korumanın çabası içinde olan bir insanın yapacağını yaptı. Maçın akışı içinde -belki de hızla görüntü inceleyerek- hakemin hatalı karar verdiğini saptadı ve üstünü örtmek için uygun bir kılıf hazırladı. Kendince bir su kaldırır gerekçe üretti. Hakeme de bunu dayattı.
Böyle bir şeyi ülkesi Hollanda’da yapabilir mi diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Orada toplum bunu yemez çünkü. Bunun için de böyle bir kıvırmaya cesaret edemez.
Hakemler ve hocaları bu tür ‘hata örtme hareketlerine’ yeltendiklerinde kendilerinin inanacağı bir özür üretmiş olurlar. Ancak bir şeyi kaçırırlar. Tartışılan, o denli anlaşılmaz, karmakarışık bir şey değildir. Alt tarafı gözle görülen net bir fiziksel olaydır.
Bunu ‘öyle değil, böyle’ biçimine sokmak olanaksızdır. Burada kanaat yoktur. Gözle görülüp elle tutulan çıplak gerçek vardır. Saptırmaları toplum yemez.
Burada bir kararın doğruluğunu-yanlışlığını saptamak için ulemadan olmak gerekmez.
Net bir hatayı silmeye çalışırsanız, bir hata daha yapmış olursunuz... Kendinizi yıpratırsınız.
Ben geldim geçiyorum, şu hakem hataları sonlanmadı... Hakem kararlarında standart yakalanamadı. Kimi eski hakemlerin faal hakemleri yerden yere vurmaları ve kimi kez hatalarını silme çabaları bitmedi.
Bitmeyecek de...
Hani “futbol bu” deyip durulur ya, hakem de bu.
Günü geliyor adil yargılama yapamıyor, sorumluluk duyup haksever davranamıyor. Bin bir türlü etkinin altından sıyrılıp, önyargısız karar veremiyor...
Ancak bir şeyi yapabilmeli... Vicdanını kullanmalı. Kendi kendini sorgulayıp, yargılamalı... Hiçbiri toplumu enayi yerine koymaya kalkışmamalı.