Hani, “Geç uyandık. FETÖ’nün bir darbe örg ütlenmesi olduğunu 15 Temmuz günü fark ettik” diye savunma yapıyorlar ya, bana çok da inandırıcı gelmiyor.
Firari savcı Zekeriya Öz’ün kartopu arkadaşı Nazlı Ilıcak da bu meyanda laflar etmişti...
Pişmanlığını dile getirmişti.
Bir de itirafta bulunmuştu: “Bana da kumpas kurdular.”
Bunun dolaylı (endirekt) bir kumpas olduğu sonradan ortaya çıktı tabii...
Oda TV soruşturmasında onlarca gazeteciyi gözaltına aldıran Zekeriya Öz, soruşturmayı daha inandırıcı bir zemine taşımak için eski defterleri karıştırmış, kartopu arkadaşı hakkındaki çirkin bir dedikoduyu dosyaya ilave edivermiş...
Nazlı Ilıcak, güya, fi tarihinde (af buyurun) bir gazeteciyle uygunsuz bir yakınlaşma içine girmiş. Soner Yalçın da güya, bu uygunsuz yakınlaşmayı diline dolamış, yani bir tür şantaj malzemesi olarak kullanmış.
Diyor ki Nazlı Ilıcak (mealen aktarıyorum): “Zekeriya Öz benden şikâyetçi olmamı istedi. Şikâyetçi olsaydım, Oda TV soruşturması bu dedikodu üzerinden yürüyecekti. Kabul etmedim. Çünkü bu durum bana kurulmuş bir kumpastı... Bana FETÖ’cü diyorlar. Oysa FETÖ’nün ilk kumpas mağduru benim...”
Nazlı Ilıcak, kartopu arkadaşı tarafından nasıl tuzağa düşürüldüğünü cezaevine atıldıktan sonra fark ediyor.
Olabilir.
FETÖ’nün bir darbe örgütlenmesi olduğunu da, yine cezaevine atıldıktan sonra fark ediyor.
Buna da “olabilir” demek isterdim ama Nazlı Hanım “mesaisi” itibariyle hiç de “duruma geç uyanmış biri” izlenimi bırakmıyor bende.
Darbeden bir-iki gün önce, FETÖ’nün bir kanalında Altan biraderleri ağırlamıştı.
Bir güzel sohbet ettiler.
Mehmet Altan’ın, “Bu böyle gitmeyecek. Her şey iyi olacak” mesajını, Nazlı Ilıcak bir türküyle tahkim etti: “Yine yeşillendi fındık dalları...”
Program boyunca da bu türküyü tekrarladı: “Yine yeşillendi fındık dalları...”
Fetullah Gülen, hangi gerekçeyle “yeşil hırka”yla müritlerinin karşısına çıkmışsa, Nazlı Ilıcak da o gerekçeyle içinde “yeşil” geçen o türküyü diline pelesenk etmişti. Bunda kuşku yok...
Şunu demeye çalışıyorum:
Darbe girişiminden sonra pozisyon değiştirenlerin beyanlarında bir sıkıntı var.
Mesela, “Profesör olacağıma, Albay olsaydım... Şu günlerde daha çok işe yarardı” diyen Osman Özsoy, darbe başarısızlığa uğrayınca “darbe karşıtı” mesajlar paylaşmaya başladı.
Faruk Mercan’ından Tuncay Opçin’ine, Ekrem Dumanlı’sından Hakan Şükür’üne, hepsi bir gecede darbe karşıtı oldular.
Kerim Balcı, daha ilk saniyede “darbe karşıtı” kesildi.
Erdoğan’ın yaşadığı bilgisini alınca, önce şoka girdi, sonra darbecilerle pazarlığa oturulması gerektiğini söyledi; pazarlıktan ümidini kesince de darbe karşıtı oldu.
Darbe öncesi beyanlarından, hepsinin 15 Temmuz’dan haberdar olduğunu, bir darbeyi beklediklerini ve desteklediklerini anlıyoruz Buna ilişkin binlerce kanıt gösterilebilir.
Fuat Avni’nin arkadaşı da darbeyi biliyormuş ve bekliyormuş.
Hani, “Fuat Avni’nin Twitter’den takip ettiği öğrenci” diye lanse edilen Zaman gazetesi muhabiri Ayşenur Parıldak.
Hatta daha ötesini biliyormuş.
Dün, internet siteleri, Ayşenur Parıldak’ın eski bir paylaşımını haberleştirdiler.
Parıldak hemşiremiz “Yüce Divan” olarak da bilinen Anayasa Mahkemesi’nin duruşma salonuna gitmiş, yargıçlar kürsünü arkasına alarak bir fotoğraf çektirmiş... Tarih 25 Nisan 2014.
Fotoğrafın altına da şunları yazmış: “Anayasa Mahkemesi Yüce Divan salonu. Fotoğrafa iyi bakın. Bir dahakine ne amaçla geliriz, bilinmez.”
Bilmeyecek ne var!
Fuat Avni’nin öngörüleri gerçekleşseydi, “bir dahakine” Erdoğan’ın duruşmasını izlemeye gelecektiniz.
Fındık dalları yeşillenemedi...
Nazlı Ilıcak cezaevine yollandı, “kartopu partneri” Zekeriya Öz Almanya’ya firar etti.
Hevesiniz de kursağınızda kaldı...