Kuzey Afrika’da İslam’ın hatalı ve kabul edilemez bir biçimini dayatan şiddet yanlısı, aşırı ve radikalleşmiş grupların varlığını kimse inkar edemez. Tekrarlamak gerekirse, kınanmalılar. Fakat bu grupların birbirleriyle çelişen stratejileri ve tam madeni kaynakların kilit bir ekonomik etmen olduğu yerlere tezgah kurmak biçiminde ürkütücü bir eğilimleri olduğu anlaşılmalı. Aynı şey; petrol, gaz, lityum vs inanılmaz bir zenginliğe sahip bir bölgenin kalbindeki Afganistan için de geçerliydi ve tam olarak nasıl veya neden olduğunu anlamak güç ancak bir anda, radikal “çılgınlar” insanlık ve İslam dışı bir “Şeriat” uygulamak üzere dünyanın en kurak ve yaşamın olmadığı bölgelerinden olan Sahel’i seçtiler. Radikal grupların var oldukları konusunda hiçbir şüpheye yer yok, fakat mevcut noktaya nasıl vardıkları konusunda geçerli sorular var. Hem Amerikan hem de Avrupa istihbarat servisleri, ajanları provokatör olarak kullanarak sızma yöntemleri kullandıklarını itiraf ettiler. Operasyon alanları ve yöntemleri cesaretlendirilip yönetilebilir: George W. Bush yönetiminde açık olan şey, “teröristlerin” çıkarlar doğrultusunda kullanılabilecekleri Mali’de de eşit derecede açık. Mali’ye kısa süre önce gerçekleştirdiğim ziyarette emekli bir ordu mensubu endişelerini benimle paylaştı: “Silahsız da olsalar, onları ortadan kaldırma, ‘yok etme’ emri aldık. Uzlaşmaya yanaşmayın! Onları çıldırtıp radikalleştirmek için elimizden geleni yapıyoruz.” Kötü bir askeri strateji sayılmaz. Daha da yakın zamanda Parisli günlük mizah dergisi Le Canard Enchaine Fransa’nın müttefiki Katar’ın, Sahel’de keşif gerçekleştirmesi için Total ile bir anlaşma imzaladığını ve aynı zamanda isyancı “laik-ulusalcı MNLA ve Ensar Dine, İslami Mağrip El Kaidesi ve Batı Afrika’da Cihat” gibi aşırı gruplara lojistik ve finansal destek sağladığını açıkladı. Eğer bu iddialar doğru çıkarsa bu bir çelişki mi olur, yoksa Fransa’nın askeri müdahalesini pratik, gerekli ve neticede zorunlu olarak haklı çıkarmak üzere radikalleri harekete geçmeye kışkırtmak mı? Kötü olduğu kadar etkili ve yerinde bir rol dağılımı.
***
Cezayir’de en son rehine trajedisi yaşandığında da dünya seyrediyor ve bu, askeri müdahaleyi desteklemek üzere milli duyguları ateşlemeyi vaat ediyordu. Cezayir topraklarında Amerikalı, İngiliz, Norveçli ve diğer Avrupa ülkelerinden rehineler vardı: Bir anda Fransa’nın çıkarlarından fazlası tehlikede. Malililer’in çoğunluğu bundan memnun ama kanmış değiller: Dostane güç Fransa, her şeyin üstünde kendi çıkarlarının dostu. Seçici müdahale politikası yeni değil. Libya ve Mali’ye müdahale ediyor ancak Suriye ve Filistin’e etmiyor. Fransa’nın Afrika politikasının doğasında bulunan taraflılığın artık var olmadığı, politik ve ekonomik sömürgecilik devrinin sona erdiği, yeni bir özgürlük, ulusal haysiyet ve demokrasi gününün doğduğu söyleniyor. Ve biz bu ikiyüzlülüğü yutmak zorundayız!
Radikaller, eylemleri, dini ve kültürü sömürdükleri için kınanmalılar. Fakat sorumluluklarımızı üstlenmenin zamanı geldi. Temel siyasi özerklik ve sorumluluk ilkelerini unutmuş olan Afrika ve Arap ülkeleri için ve kendi halklarının haysiyetine saygı duyanlar için; net bir siyasi, ekonomik ve kültürel bağımsızlık vizyonu ortaya koyamamış Afrikalı ve Arap seçkinler ve hepimiz için; kitlesel duyguların ve “dost güçlerin” canavarına kapılan halklar için; politikacılar, entelektüeller ve Küresel Güney ülkelerindeki haysiyet ve adaleti her şeyin üstüne koyan basit vatandaşlar için, artık gözlerimizin önünde cereyan eden şeyin nihai sorumluluğunu almalıyız. Kuzey Malili cihatçıların “ortadan kaldırılması” Mali halkının özgürlüğe kavuşması vaadini gerçekleştirmekten uzak. Bunun yerine, bunun yabancılaşmanın yeni ve daha karmaşık bir biçimi olduğu uzun vadede ortaya çıkacak. Ve yine de, Kuzey’deki adanmış politik ve entelektüel hareketlerle işbirliği içinde olan Küresel Güney’deki ülkelerin direniş güçlerinin; yeni ufuklar ve özgürlüğe giden yeni yollar açmak için pek çok fırsatları oldu.
***
Bugün tanık olduğumuz şey yalnız coşku, kutlama veya Fransa’nın “özgürleştirme hareketi” ve “Uluslararası Toplum’un” buna verdiği ortak destek karşısındaki sessizlik. Ortadoğu ve Afrika sanki bir kez daha; yaralı, kuşkulardan dolayı can çekişen ve ekonomik, siyasi ve kimlik krizleriyle alt üst olan Batı son salvolarını yaparken, ona boyun eğmeye karar vermiş gibi. Afrika’nın kendine ve Batı’ya en büyük hizmeti Batı’nın güce ve ateşli yanılsamalarına duyduğu özlem karşısında eğilmek değil; Batı’nın ve Fransa’nın düşkün olduklarını iddia ettikleri, yine de Güney Amerika, Afrika ve Asya’daki ikiyüzlü ve yalancı politikaları ile her gün ihanet ettikleri değerler adına, haysiyetli ve tutarlı biçimde direnmek olacaktır. Kuzey Mali kanımızı donduran bir uyanış çağrısıdır: Kölelik ve ekonomik baskının yeni bir biçimini siyasi özgürleşme ile karıştıranlar, dikkat! Farkında olan veya olmayan budalalar, fırsatçılar ve hainler, sırıtan ve alkışlayan Afrikalı ve Arap politikacılar ve entelektüeller, dikkat! Bunların ikiyüzlülükleri ve ödleklikleri, ilkinin ikiyüzlülüklerinin ve dalaverelerinin bir yansıması. Sömürge güneşinin altında yeni bir şey yok!
- Bu yazı STAR Gazetesi için kaleme alınmıştır.