Batısıyla, doğusuyla birlikte Afrika’nın 7 ayrı ülkesini ziyaret eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın heyetinin bir parçası olarak bu seyahatlerde yer almanın tecrübesi önemliydi...
Avrupa’da Afrikalıların neden en zor koşullarda yaşamaya, çalışmaya razı olduklarının fotoğrafını çekmiş oldum bu seyahatler sayesinde...
Paris’te küçücük bir “Chambre de bon”da neden ona yakın Afrikalı ses etmeden kalır, neden parklarda, garlarda sabahlamayı tercih ederler de ilk uçağa binip ülkelerine geri dönmezler? Bu soruların yanıtları, o seyahatler sırasında, gözlem şansını elde ettiğim alt düzeydeki yaşam kalitesinde gizliydi...
Seyahatlerde her ne kadar bir devlet başkanının en iyi şekilde ağırlanma titizliği uygulansa da, sokak araları, davet edildiğiniz bir başkanlık sarayının şaşaalı salonlarının arka cepheleri bile çok şey anlatıyordu...
Türkiye’nin Batı’nın post-modern sömürgecilik huyunun aksine şefkatle yaklaştığı Afrika politikasının güncel izleri zihnimde taptaze iken, Afrika dönüşü yeniden uçağa bindim ve Paris’e geldim...
İki seyahat arasındaki birkaç saatte de Zaman Gazetesi’nden Beyza Güdücü ile Fransa’daki olayları ve Türkiye’nin Afrika politikasını konuştuk...
Emirgan’da bolca yağan sağanak bir yağmur fonunda kah Afrika, kah Avrupa, farklı coğrafyaların kulaklarını çınlattığımız bir röportaj gerçekleştirdik...
Röportajda altını çizmeye çalıştığım ancak dün yayınlanan gazetedeki başlığa editöryal acelecilikten olsa eksik yansıyan olguyu burada tekrarlayayım.
Öncelikle Fransa’da 2017 seçimlerinin ülkedeki siyasal yelpazeyi aşırı sağa kaydırarak yaklaşmakta olduğunu vurgulayalım...
Kah başörtüsü karşıtı açıklamalar, kah göçmen karşıtı demeçler önümüze çıkıyor... İslam düşmanlığının tırmanışa devam ettiğini ve sosyal devlet ilkesi diye övündükleri değerlerin rafa kaldırıldığını görüyoruz...
Daha önceki seçimlerde aşırı sağ oyların arttığını müşahade eden Fransız “establishment”ı oyunu yeni kurallarına göre oynuyor...
Yeni yasal düzenlemeler de bu çerçevede yapılıyor... Adına sosyalist iktidar denen mevcut siyasal yapı, 2017 seçimleri yaklaştıkça aşırı sağa daha da çok yaklaşıyor...
İbrenin bu tarafa kayması ile de sosyal ve siyasal zeminde Fransız “establishment”ı, mevcut iktidara, alışıldık sisteme ulusal düzlemde operasyonlar düzenliyor...
Bu yanıt, Beyza Güdücü’nün yönelttiği, “Gezi olayları ile Fransa’daki olayların arasındaki fark ya da benzerlik” ile ilgili soruya yönelikti.
Zira Gezi, Ankara’ya karşı uluslararası bir operasyonken, Fransa’daki operasyon ulusal düzlemdeki bir hesaplaşmaya işaret ediyor kanımca.
Paris’i sel aldı
Sokak gösterileri, polis şiddeti ve aylarca sürecek olan grevlere gebe bir Paris’e bu röportajın hemen ertesinde geldim...
Aşırı yağmurlar nedeniyle Seine nehri yükselmiş, nehre yakın bazı metro istasyonları kapanmış ve polis şiddeti yerine yağmur gündeme oturmuş... Fransız basını, polis şiddetini es geçip “Paris’i sel aldı, bir yar sevdim el aldı” moduna girmiş...
Grevler, hükümetin telkini üzerine sendikaların gevşemesiyle şimdilik Durulmuş gibi görünüyor...
Ancak yine sendikalar, dünyanın gözünün Euro 2016 nedeniyle Fransa’ya çevrileceği günleri de kaçırmak istemiyor...
14 Haziran’da büyük bir yürüyüş planlanıyor ve özellikle hava ve demiryolu sektörü greve gidiyor...
Euro 2016 için Paris’e gelecekler trafik keşmekeşine, ulaştırma karmaşasına hazır olsunlar...
Çantalarına gaz maskesi koysalar fena olmaz...