Geçtiğimiz Salı günü Paris'in banliyölerinden Nanterre'de, bir trafik polisinin 17 yaşındaki Cezayir asıllı bir genci öldürmesi sonrası başlayan protestolar Fransa'yı yangın yerine döndürdü.
Sadece Paris'te değil, göstericiler Lille, Strazburg ve Marsilya kentlerinde de polisle çatışıyor, kamu binalarına zarar veriyor, mağazaları yağmalıyor, araçları ateşe veriyorlar.
Yüzlerce gözaltı var ve çoğunun yaşı 14 ile 18 arasında.
Bütün Fransa'da 21.00'den sonra otobüs ve tramvay seferleri yapılmayacak. Pek çok belediye gece sokağa çıkma yasağı uyguluyor.
Muhalefet, OHAL ilan edilmesi için çağrıda bulunuyor.
Fransa'da başlayan gösteriler Belçika'ya da sıçradı.
Fransa'daki Cezayir asıllı Müslümanlar, Fransız devletinin polis marifetiyle yürüttüğü İslam düşmanlığı ile patlama noktasına getirildi.
Meselenin temelinde ise Fransa'nın Cezayir'i işgali döneminde (1830-1962) yaptığı zulümlerin, katliamların yaralarının hâlâ kanaması.
İnanılacak gibi değil ama Paris'teki İnsan Müzesi'ndeki, 18 bin kafatası içinde; kimlik tespiti yapılan 500 kafatasından 36'sının, Cezayirli mücahitlere ait olduğu belirlenmişti.
Fransa'daki Cezayir asıllı Müslümanlar, 17 Ekim 1961 Katliamını da unutmuş değiller.
Bu tarihte, Cezayir Bağımsızlık Savaşı sürerken bağımsızlık hareketine destek vermek, uygulanan sokağa çıkma yasağını protesto etmek için barışçıl gösteri yapan 30 bine yakın Cezayirlinin, 300'den fazlası polis tarafından katledilmişti.
Fransa, bu katliamı devlet suçu olarak kabul etmiyor ve dönemin Polis Müdürü Maurice Papon'un, işlediği suçların Fransa için affedilemez olduğunu, bütün dünya ile alay edercesine söylüyor.
Fransa'nın yönetim pişkinliği, son gösteriler sırasında da ortaya çıktı.
Fransa yangın yerine dönmüşken Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Paris'te düzenlenen Elton John konserine gitti.
Fransız medyası Macron'un konserde dans ettiği görüntüleri yayınlarken, muhalefet Macron'u sorumsuzlukla suçladı.
Fransa'daki isyanlarla ilgili olarak BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (OHCHR) Sözcüsü Ravina Shamdasani, Cenevre'de düzenlediği basın toplantısında, Kuzey Afrika kökenli gencin 27 Haziran'da polis kurşunuyla öldürülmesi nedeniyle endişe duyduklarını söyledi.
"Fransa'nın, kolluk kuvvetlerindeki derin ırkçılık ve ayrımcılık sorunlarını ciddi şekilde ele almasının zamanıdır." değerlendirmesinde bulundu.
Irkçılık ve İslam düşmanlığı, Fransa'da ve Avrupa'nın genelinde sadece kolluk kuvvetlerinin bünyesiyle ilgili değil.
Bakınız dün PSG (Paris Saint-Germain) futbol kulübünün Teknik Direktörü Christophe Galtier, Fransa'da gözaltına alındı. Irkçı ve ayrımcı sözleri kullandığı için başı dertte olan teknik direktörün; Lille takımını çalıştırdığı dönemde (Burak Yılmaz, Yusuf Yazıcı ve Mehmet Zeki Çelik'in hocalığını da yapıyordu), sportif direktör Fournier'e yolladığı mail ortaya çıkmıştı.
Galtier, mailde, "Takım, çok fazla siyahî ve cuma günleri camiye giden pisliklerden oluşuyor. Bu kadar siyahî ve Müslüman olmamalı." şeklinde ifadeler kullanmıştı.
Hem ırkçılık hem Müslüman düşmanlığı...
Son günlerde İsveç'in başkenti Stockhlom'de bir caminin önünde Kur'an-ı Kerim yakma provokasyonunu da hatırlayalım.
Avrupa, üzerine titrer göründüğü değerlere savaş açanlara yönetim olarak da destek veriyor.
Kur'an'ın yakılması, inançlara saygı açısından bütün Avrupa'yı ayağa kaldırmalı değil miydi?
Putin'in gösterdiği hassasiyetten neden uzaktalar?
Hıristiyan birliği olduğunu zaman zaman hatırlatan Avrupa Birliği, Müslüman Türkiye'yi hasım gördüğü sürece kendi mezarını kazıyor.
Türkiyesiz bir Avrupa, küresel barış ve huzur adına bir çıkış yolu bulamaz.