Milli Takımımız oyuna arzulu ve istekli başladı. Maçın ilk dakikalarında Caner’in al at pasındaUmut’un güzel kafasıyla öne geçen olduk. Bir korner atışında, yani duran topta savunma hatamız, kalecimiz ile birlikte gelişince, Sivok’un golü maçı eşitleyen oldu. Bu golde savunmada ne kadar futboılcumuz varsa, alayı hatalıydı. Kalecimiz Tolga ise kalesinde sabit ve hamleden uzak kaldığı için golü sadece seyretmek durumunda kaldı.
Biz savunma yapmasını bilmiyoruz. Savunmada çok fazla adamla bulunmamıza rağmen, ne rakibe, ne de gelen topa hazırlıklı değiliz. Bu bizim geneldeki futbol hastalığımız.
Arda ile bir penaltı pozisyonu yakalar gibi olduk. Fakat maçın hakemi İsveçli penaltıyı görmezden geldi.
İkinci yarıda Dockal’ın attığı golde de takımımız oyundan bir hayli düşmüş gözüktü. Biz zar zor gol kaydediyoruz. Fakat her nedense rakiplerimize kolay gol şansı veren oluyoruz.
Savunmada bireysel hatalarımıza devam ediyoruz. İkinci golde de Caner’in bireysel hatası vardı.
Bu sonuç, Milli Takımımız’ın Fransa’ya gitme hayallerini neredeyse yok şekle sokmuş oldu. Ha; sakatlarımız oynamış olsaydı, bu futbol anlayışıyla, sonuçta da fazla bir değişiklik olacağını sanmıyorum.
Çek takımı hücuma kalktığı zaman, 6-7 kişi çoğalarak kalemizde gol ararken; biz maalesef hücumda çoğalamayan ve sıkıntılarla gol pozisyonlarına giren görünümdeydik.
Fatih Terim’e söylenecek bir söz bulamıyorum. Kulüp takımlarımızın performansları ortada. Onlardan oluşan milli takım da ancak böylesine neticeler alabilir. İlk 15 dakikadaki Milli Takımımız’ın oynadığı futbol ne kadar iç açıcı ise; ikinci yarıda tamamen rakibimize teslim olduk.
Bu şekil ve şemaldeki Milli Takımımız, bundan sonraki maçlarda başarıyı elde etmek için ancak Tanrı’nın sihirli değneğine sığınmak gibi beklentiler içinde olacak!..