Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın Perşembe günü gerçekleşen Cezayir ziyareti kilit önemdeydi. Cezayir’in bağımsızlığının kutlandığı 2012 yılının son günlerinde bu ülkeyi ziyaret eden Hollande, Fransa’nın Cezayir’deki sömürgecilik politikası ve katliamlarıyla “uygun bir şekilde” yüzleşti. Aslında “yüzleşmiş gibi yaptı” demek belki daha doğru olur.
Hollande, katliamlardan dolayı özür dilemedi.
Hata olduğunu usturuplu bir dille ifade etti.
Hatta bir adım daha ileri gidildi ve Fransa-Almanya ortaklığına benzer bir birlikteliğin Fransa ile Cezayir arasında da oluşabileceğine dair yorumlar gazete sayfalarında yer aldı.
Konuyla ilgili haberlerde, 2007 yılında Cezayir’i ziyaret eden Nicolas Sarkozy’nin tepeden bakan ve bir devlet başkanından çok bir banka müdürü gibi davrandığı hatırlatılıyor.
Hollande’ın gelişi kuşkusuz yeni bir dönem Fransa’nın Cezayir dosyası için.
Çin ile bu ülkenin yatırımlarını almak konusunda rekabet eden Fransa, ticari motivasyonlarla da bu adımı atmış olmasın?
Arap Baharı’nın ekonomik ve ticari sonucu Fransa açısından pek de iç açıcı değil.
Eskisi gibi bu ülkelerde at koşturamıyor.
Bağımsızlığının 50. Yılını kutlayan Cezayir’de bazı kritik kontratlarda hayal kırıklığına uğradı Fransa.
Katar’ın Fransa’ya mali destek adımlarını da işte bu noktada hatırlamış olalım.
Diplomatik bir ifade gibi görünmeyebilir ama Fransa’nın Cezayir hamlesi “kaz gelecek yerden tavuk esirgememek” atasözünü hatırlattı bir an.
Ticari kaygıları fazla olan bir diplomatik hamle yorumu yanlış olmaz gibi.
Çayan, Mahir bir de Maviş acısı
Yalova’dan gelen haberlerde ismini duydunuz. Biber gazı nedeniyle gencecik yaşında yaşamını kaybeden Çayan Birben... Bu acı olaydan altı ay sonra Çayan’ın Paris’te yaşayan ablası Maviş bir başka onulmaz acıyla karşı karşıya geldi.
Eşi Mahir Gül... İki aylık işsizliğin ardından bir inşaatta iş bulur Mahir. Sabahın beş buçuğunda küçük oğlunu öperek evden çıkar.
İşbaşı yaptığı ilk saatlerde bir beton kolonun altında kalarak can verir. Sigortasız, iş güvencesiz gidilen bir iş gününde ömrünü bırakır Mahir.
Altı ay arayla önce kardeşi Çayan’ı, sonra da Mahir’i sonsuzluğa uğurlayan genç bir kadının metaneti anlatılıyor. Mahir’in eşi Maviş, küçük oğlu ve birkaç ay sonra dünyaya gelecek yavrusu ile hayat mücadelesinde...
Pınar Selek ile Notre Dame’da
Strasburg’da akademik çalışmasını sürdüren Sosyolog Yazar Pınar Selek ile Paris’te buluştuk.
850. yılını kutlayan Notre Dame katedralinin hemen yanındaki tipik bir Fransız kafesinde Fransa’daki yaşamını, Türkiye’de devam eden obsesif davayı ve Türkiye özlemini konuştuk. Selek, 28 Şubat karanlığının egemen olduğu 1998 yılında bir komplo sonucu, Türkiye adalet tarihinin sayfaları arasına girecek bir şekilde yargılanıyor. Bu tarihin hukuksuzluklar bölümünün belki de ilk davası “Selek davası” olacak.
Ancak günümüz Türkiyesi’nde, AK Parti iktidarında, tabular yıkılırken, ezberler bozulurken Selek davasının eninde sonunda adaletle sonuçlanacağına inanıyorum.
Baştan ayağa sivil ve baştan ayağa şiddet karşıtı. Önce edebiyatçı. Sonra feminist. Sonra diğerleri...
En büyük derdi iktidar olan örgütlerle öncelikle iktidar derdi olmaması nedeniyle ortak bir noktası yok.
Ekolojist olması ve şiddet karşıtı olduğu için de bombalama suçuyla yargılanması tezat oluşturuyor.
Olayda patlamanın bombadan kaynaklanmadığı defalarca kanıtlanmasına karşın, sanki artık kanıt da aranmıyor.
Türkiye’de bütün çalışmalarını “öteki”ni anlamak üzere kurgulayan bir bilim kadını, AK Parti iktidarında bence adaleti bulacaktır. Bulmalıdır. Buna yürekten inanıyorum.