Cumhurbaşkanı Erdoğan, her sene Eylül ayında toplanan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu için New York'ta. Biz de bir grup gazeteci olarak Cumhurbaşkanımızı takip ediyoruz.
Bazı seyahatler bazen yapılacak görüşmelerin mahiyeti açısından zorludur. Türkiye için alınacak bir karar varsa, yapılacak önemli ticari anlaşmalar, işbirlikleri gibi siyasi ve ekonomik açıdan Türkiye'yi güçlendirecek bir netice almak isteniyorsa, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın nasıl bir ruh halinde ve gayret ve dua ile hareket ettiğini görürsünüz.
Bazen de yol uzun ve yorucudur. Bazen ikisi aynı anda olur ki anlatılmaz, yaşanır.
Neden böyle başladım yazıya?
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın her seyahati, trol kafasını aşamayan müzmin muhalif bir kesim tarafından illa bir kulp takılarak eleştiriliyor. Sanırsınız Erdoğan bu seyahatlere tatil için çıkıyor, heyetini de kendine hizmet etsin diye peşine takıyor.
20 yıldır şu ülke için kat ettiği kilometreleri hesaplasak, herhalde o bile nasıl bir aşkla ve yorulmadan çalıştığını kanıtlamaya yeter. Çünkü aşk ile çalışan yorulmaz!
Şimdi de Cumhurbaşkanı'nın biz gazetecilere verdiği röportaj sonrası çektirdiğimiz fotoğrafa laf ediyorlar. Neymiş efendim, yanındaki gazetecilere azıcık saygısı olsa o da ayağa kalkarmış.
İnsanın "gözünüze girsin" diyesi geliyor.
Tabii ki Cumhurbaşkanı'nın seyahatine davet edilmiş olmak da onların hakaretine uğramak için yeter sebep. En hafif tabirle 'yandaş' gazetecisiniz. Ziyanı yok!
İfade etmek istediğim bir şey daha var; yıllardır bir şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yurt dışı ve yurt içi gezilerini takip etme şansına sahip olmuş bir gazeteci olarak kendi adıma -tahmin ediyorum diğer meslektaşlarım da benzer ifadeler kullanacaktır- şunu söyleyebilirim: Onun çalışma temposunu gören ve bir biçimde o tempoya kıyısından köşesinden dahil olan herkes günün sonunda aynı soruyu soruyor?
Nasıl dayanıyor?
Biz ayaktayken o oturmuş da kabahat mi olmuş? Oradaki herkes Cumhurbaşkanı'nın az dinlenebilmesi için gözünün içine bakıyor? Biz o fotoğraftan çıktık hemen sonra Erdoğan, İran Cumhurbaşkanı ile görüştü. Bizimle görüşmeye gelmeden önce de Çin ve Rusya lideriyle görüşmedeydi. Ardından uzun bir New York uçuşu gerçekleştirdik. Biz ayaklarımızı uzatıp uyuduk, o 4-5 saat uyku ile iktifa edip BM gündemine ve Türk Evi'nde yapacağı kabullere hazırlandı.
Semerkant'taki zirveden yansıyan bir başka fotoğraf daha çok konuşuldu malum. Erdoğan'ın liderlere hitaben bir şeyler anlattığı, samimi ortamda çekilmiş bir fotoğraf. Hepimizi gülümsetti. Çünkü biz, o fotoğrafta ŞİÖ üyesi ülke liderlerinin sadece Erdoğan'a değil Türkiye'ye de mültefit ve saygılı bir nazarla baktığını gördük. Ve biz o pozların ancak Erdoğan gibi gecesini gündüzüne katarak çalışan bir lider sayesinde mümkün olabildiğini biliyoruz.
"O fotoğrafta onur duyacak ne buldunuz?" diyenlerin, Erdoğan'ın bir selamlaşma anında masadan kalkarken çekilen videosunda saliselik kareler arayıp "Biden'ın karşında nasıl da eğildi" diye günlerce çirkinleştiğini biliyoruz.
Dolayısıyla fotoğrafların evet hikayesi vardır, ama o hikaye, bir anda yazılmıyor. Bir anda çarpıtmaya kalksanız da gerçek emekle, özveriye, aşkla yazılıyor.
Erdoğan bu muhaliflerinin hayalini dahi kuramayacağı hizmetler etti. Türkiye'ye askeri, siyasi ve ekonomik yönden çağ atlattı.
2023'ü bu aşk ve yüreklilikle çalışan kazanacak. Hile ve desiseyle kurulan masalar değil.