Fatih Terim, bu maç için futbolcularına taktik-maktik vermemiş; belli ki “Çıkın oynayın” diye sahaya salmış... Onlar da, kafalarına göre takılıp, maçı sadece tamamlamaya çalışıyorlardı. Oyun, sıkıcı bir piyes gibi sürüyordu.
Seleznov, havadan gelen topa havadan yarım vole vurarak; Muslera gibi bir kalecinin yememesi gereken golü yedirdi. 40 derece sıcaklıkta içi buz dolu bir kova suyu başından ayağa döktüklerinde ne olursa, G.Saray’a o oldu. “Bıırrr” deyip titredi, iki dakikada kükredi... Golü çabuk buldu da, kendini bulmakta hala zorlanıyordu.
Gerçi hareketliydi, pozisyona da giriyordu ama; ataklarında bilinç yok gibiydi...”Çıkın oynayın işte” denilip sahaya sürüldüklerinde, belirlenmiş bir taktik olmadığı için; iyi niyetli olsalar da, ortalıkta koordinasyon eksikliği vardı.
Bunun için, ilk yarıda kaliteli bir G.Saray vardı diyemeyeceğim.
***
Akhisar oynuyordu ama; finale çıkmayı kafasına pek takmış gibi değildi. Olsaydı, daha ısırıcı olurdu. “Elensek bile G.Saray’a eleneceğiz” mazeretine şimdiden sarılmış gibiydiler. Gerçeği kabullendikleri için,”Olursa olur, olmazsa canımız sağolsun” kıvamındaydı. Rakibine yönelik “Bu maçı bizden zor alırsınız” inadı ve direnci yoktu.
***
Bereket versin ikinci yarı, ilk yarı gibi savruk değildi. Maç toparlandı. Akhisar, “Ayıp oluyor” diye biraz kendine geldi. “Tut ki kazandık, bakarsın finale çıkarız” hevesine kapıldı. Maç gene güzel olmadı ama, en azından seyredilir oldu. Sofiane Feghouli’nin girişiyle, oyun biraz daha hareket kazandı.
Skor, G.Saray için final müjdesi veriyor. Mesele bitmiştir.