Gazze halkı Ramazan ayına İsrail bombardımanı altında girdi. 7 Ekim'de başlayan katliam 160 gündür hız kesmeden devam ediyor. Üçte ikisini çocuk ve kadınların oluşturduğu 31 bin insan katledildi. İsrail, Uluslararası Adalet Divanı'nda açılan soykırım davasına rağmen geri adım atmadı.
İsrail ilk zamanlar hastane bombalamalarından sonra inkâr ediyordu. "Hayır biz yapmadık, Hamas kendi kendine roket attı" gibi kimsenin inanmadığı yalanlarla kamuoyundaki imajını az da olsa önemser gözüküyordu. Artık hastane bombalamaları sıradanlaştı. İsrailli yetkililer biz yapmadık deme ihtiyacı dahi hissetmiyor. Bahaneleri hazır, "Hastanede Hamas güçleri vardı."
Acaba İsrail güvenlik güçleri, İsrail vatandaşlarının yoğun olarak yaşadığı bir yerde Hamas mensuplarının olduğuna dair bir istihbarat alsa, aynı şekilde orayı da bombalar mıydı?
Tabii ki hayır!
Karşımızdaki, küvezdeki bebekleri ölüme terk edecek kadar cani bir soykırım makinesi. Doğacak her Filistinli çocuğu daha doğmadan yok etmeyi hedefleyen bir güvenlik projeksiyonuyla hareket ediyor. Tüm Filistinlileri yok etmek suretiyle ancak var olabileceğine inanıyor ve bu yüzden de hiçbir tepki, uyarı, kınama İsrail'i durdurmaya yetmiyor.
Gazze, 2 milyon insanın topyekûn ölüme terkedildiği bir insanlık imtihan alanı. 7 Ekim'den bu yana Gazze'ye girebilen en yetkili BM görevlisi olan BM Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Philippe Lazzarini, Gazze'deki bütün nüfusun hayatta kalmak için insani yardıma muhtaç olduğunu, insani yardımların teslimatının kolaylaştırılması ve hızlandırılması gerektiğini söylüyor. Zira "2 milyon insanın hayatı buna bağlı."
BM'nin Gazze'deki hiçbir çatısı sağlam değil. Okulları, hastaneleri vurulmuş durumda. Kuzeyden bombalaya bombalara Güney'e sürdüler. Şimdi ise hedeflerinde Refah var. Biden'ın "kırmızı çizgimiz" dediği ama hemen arkasından "İsrail'i asla yalnız bırakmayacağız" diye eklediği konuşmasındaki Refah.
İnsanı yardım tırlarının bile sokulmadığı sınır bölgesi. Bu arada çocuklar için hazırlanmış medikal kitler, içerisinde bulunan medikal makaslara silah muamelesi yapıldığı için sınırdan geçirilmiyor. İsrail'i tehlikeli addettiği tıbbi malzeme listesi hayli zengin. Anestezikler, güneş enerjisi ile çalışan ışıklar, oksijen tüpleri, ventilatörler, su temizleme tabletleri, kanser ilaçları, doğum kitlerine kadar hayat kurtarıcı pek çok malzemenin Gazze'ye girişi yasak. Bombalayarak öldürüyor, o şekilde öldüremediklerini aç ve susuz bırakıyor. Yaralıların tedavi edilmesini dahi engelliyor. Ve tüm dünya bu soykırıma seyirci kalıyor.
Herkes ABD'nin insafa gelmesini bekliyor. Çünkü İsrail'i durdurabilecek tek gücün ABD olduğunu düşünüyor.
Biden, bir taraftan Gazze halkına havadan attığı öğünlerle imajını toparlamaya çalışırken bir taraftan da "İsrail'i hiçbir zaman yalnız bırakmayacağım. İsrail'in savunması hâlâ kritik önemde" diyebiliyor.
Oysa İsrail'i ancak bir zor durdurabilir.
Biden "Refah'a yapılacak bir saldırıyı doğru bulmuyoruz" deyince İsrail yaptığından geri durmuyor. Çünkü ertesi gün beklediği silahlar taze taze eline ulaşıyor.
İsrail silah sıkıntısı çekmediği müddetçe, Güvenlik Konseyi güç göstermediği müddetçe soykırıma devam edecek, öyle gözüküyor.
Çünkü zaten ortada Filistin namına sadece Gazze kalmış. Batı Şeria, el Halil, Ramallah... Mahmut Abbas yönetimi buralarda bir belediye kadar bile yetkiye sahip değil. İsrail'in toplama kamplarında yaşayan Filistinliler var... Gazze ise zaten bir açık hava hapishanesiydi.
"Hamas neden durduk yere İsrail'e saldırdı?" sorusunun cevabı tam da burada işte. Filistin halkının vatanlarından başka kaybedecekleri bir şeyleri yoktu. Vatanları da zaten yavaş yavaş ellerinden alınıyordu.