Eğer Vali Mitt Romney Kasım’daki başkanlık seçimlerini kazanacak olursa, Filistinliler ulus olarak isteklerini gerçekleştirmek için ABD’den yardım beklememeliler. Geçtiğimiz günlerde Florida’da bağışçılarıyla düzenlediği ve gizlice kaydedilen bir görüşmede Cumhuriyetçi aday, İsrail-Filistin çatışmasında iki devletli bir çözüme “ulaşmanın neredeyse imkansız” olduğuna inandığını açıkladı. Bunun yerine ABD’nin basitçe mevcut durumla yaşaması ve “meseleyi kendi haline bırakıp, neticede bir şekilde çözüleceğini umması” gerektiğini savundu.
Romney, Başbakan Benjamin Netanyahu’yu tekrarlayarak, barış sürecinin başarısızlığa uğramasından Filistinliler’i sorumlu tuttu ve Batı Şeria bağımsız bir Filistin devletine dönüşürse, İran füzelerinin İsrail’in kapısına dayanacağını iddia etti. Cumhuriyetçi rakibi doğrudan Başkan Obama’nın baştaki çabalarına sitem ederek, “Filistinliler’in harekete geçmesi için İsrailliler’i bir şeylerden vazgeçmeye zorlamanın akla gelebilecek en kötü fikir” olduğunu beyan etti. Başka bir deyişle Romney başkan olursa, iki devletli bir çözüme doğru ne zaman, nasıl adım atılacağı, hatta atılıp atılmayacağı kararını İsrail’e bırakacak.
***
Bu açıklamalar Washington’da tepki topladı. Fakat çoğu Filistinli için, diplomaside sık rastlanmayan bir dürüstlük içermelerine rağmen Romney’nin açıklamaları, geçtiğimiz on yıl içinde ABD’nin fiili politikasını yeniden teyit ediyor. Her ne kadar talihsiz bakanları Mahmud Abbas ümidini yitirmese de, çoğu Filistinli ABD’nin onlara özgürlük getirmesini beklemekten uzun zaman önce vazgeçti.
Washington, çatışmaya esasen bir terör ve güvenlik sorunu olarak yaklaşan George W. Bush’un başkan seçilmesiyle, İsrail ve Filistinliler arasında dürüst aracı rolünü oynamayı tamamen bıraktı. Beyaz Saray’daki ikinci döneminde Bush, Irak konusunda ve İran’a karşı Araplar’ın desteğini toplama umudu taşıyarak ile ve bir “raf anlaşması” yapmayı hedefleyerek, Abbas ve Başbakan Ehud Olmert arasında tamamen sembolik bir dizi müzakere yapılmasını destekledi. ‘Raf anlaşması’ şimdi değil gelecekte uygulamaya geçirilebilecek bir anlaşma anlamına geliyordu. Bu bile başarısız oldu.
Beyaz Saray’daki ikinci gününde, Senatör George Mitchell’ı Ortadoğu özel temsilcisi olarak atayarak değişim vaadeden Başkan Obama, iki devletli çözüm için müzakereleri iki yıl içinde tamamlamaya söz verdi. İki devletli çözüm konusunda ne kadar ciddi olduğunu göstermek üzere, 1967’de işgal edilen arazilerdeki tüm yerleşim inşaatlarını durdurması konusunda Netanyahu’ya baskı yaptı. İki yıl sonra, iki parti Capitol Hill üzerine oybirliğine vardı ve ülkede meselenin politik bedeli yükseldi. Obama, destek gören dikbaşlı Netanyahu ile karşı karşıya kalınca geri adım atmak zorunda kaldı. Mitchell’ın 2011 Mayıs’ında istifa etmesi, Obama Takımı’nın Ortadoğu’da barış sağlama çabalarından geriye sadece bir isim kaldığını gösterdi. Sebepleri Romney’ninkilerden oldukça farklı olsa da, 2010 sonunda Obama da “meseleyi kendi haline bırakmaya” karar verdi.
***
Oyun sona ermiş olabilir. En elverişli koşullar altında bile barış süreci, Filistinliler’in asgari talepleri ve İsrail’in azami ölçüde verebilecekleri arasındaki açığı kapatmaya yetmedi. Ve Oslo’dan bu yana yirmi yıldır, hem İsrail hem de Filistin politikalarındaki değişimler, bu ihtimalin gerçekleşmesini iki taraf için da hatırı sayılır derecede zorlaştırdı. Bugün İsrail, Oslo sürecine hararetle karşı çıkan liderler tarafından yönetiliyor. Filistinliler ise en son oy kullandıkları 2006’da, barış sürecine daha da hararetle karşı çıkan Hamas’ı iktidar partisi olarak seçmişlerdi.
İki devletli barış için iki taraflı mutabakatı müzakere etmeleri yakın gelecekte muhtemel görünmüyor. Yine de ne ABD, ne İsrailliler ne de Abbas bunu itiraf etmiyorlar.
Barış süreci soru-cevap yöntemiyle yeteri kadar anlatılsa da, Romney’nin yorumlarına ve Obama’nın politikalarıyla ne derece örtüştüklerine bakılırsa, oyunun sürdürülemeyeceği açıkça görünüyor. Kasım’da Beyaz Saray’a kim gelirse gelsin, Filistinliler Washington’dan bir değişim görmeyecekler. Romney kartlarını göstermeden önce bile, gittikçe daha fazla Filistinli kaderlerinin kendi ellerinde olduğunu açıkça görüyorlardı. Ve kaderlerini kontrol altına almak üzere eyleme geçtikçe, “barış sürecinin” mevcut durumu gittikçe daha savunulamaz hale gelecek.
-Bu yazı STAR Gazetesi için kaleme alınmıştır.