Gazze, dünya tarihinin en büyük vahşetinden geçiyor. Fosfor bombaları yağıyor üstüne. Elektrikler kesiliyor, gaz verilmiyor; aç ve susuz bırakılıyor. BM bile bu gidişatı "dehşet verici" diye tanımlıyor, "Gazze cehennemin çukuruna dönüşüyor" diyor. İsrail, bütün Gazzelilerin şehri boşaltmalarını istiyor. Yani tehcir. Bir halkın çocukları ve kadınları, evleri ve şehirleri yakılıp yıkılıyor. Siyonizm, Yahudilerin tarihte yaşadığı zulümlerle biriken kin ve öfkesini kan ve baruta çeviriyor. İsrail'in kudurmuş saldırganlığına Batılı devletler selam veriyor. Yanınızdayız diyorlar. Üstelik bir de Fransa ve Almanya, Hamas'a destek açıklamasında bulunanları tutuklayacaklarını ve sınır dışı edeceklerini söylüyorlar.
ABD, bir uçak dolusu gemi gönderiyor. Ne yapacak bu uçak Filistinlilere? İsrail'in fosforlu bombaları ve katil uçakları yetmiyor mu? Batı emperyalizmi bütün öfke ve silahlarıyla yüzünü gösteriyor. Orta Doğu'yu daha büyük bir işgale gidiyor sanki. Emperyalizm, yeni teknolojileriyle sahaya çıkıyor. Petrolü ve Siyonizm'i korumanın gövde gösterisini yapıyor. İngilizler ve ABD başı çekiyor. Orta Doğu'nun bütün Müslüman devletlerini tehdit ediyor. ABD'den, Türkiye'ye sözler sarf ediliyor.
İsrail vahşeti yaşarken ve emperyalizm Orta Doğu'ya doğru yeniden harekete geçerken kimi aydın ve gazetecilerin konuşmaları epeyce düşündürücü. Müslüman bir ülkenin gazeteci ve aydınları bunlar. Ateist de olsalar, solcu da olsalar bu gerçeklik değişmiyor. Filistin, dört yüzyıl kaldığımız, daha 95 yıl öncesine kadar vatanımızın parçası olan ve Müslümanların en kutsal mabetlerinden biri olan Kudüs'ün olduğu yer.
Filistin yok, Filistinlilik var. Türkiye'de, İslamcılar hiç Filistin meselesine sahip çıkmazdı, anarşist faaliyet görürlerdi. Hamas çıkınca destek çıktılar. Seküler Filistinlilerin yanındayız. Gericilerle beraber olmayacağız. Araplar bizi arkadan vurdu. Filistinliler toprak sattı. Kürtler de yok sayılıyor. İslam dünyası da geri ve zulümlerle dolu.
Uzayıp gidiyor vicdansız sözler! Utanmaz yargılar!
Hepsi ruhsuz. Sözlerin sahibi akademisyenler, aydınlar ve gazeteciler farklı ideolojilerde yer alsalar da hepsi Filistin ve Kudüs davasına karşı. Siyonizm'in barbarlığıyla yan yana duruyorlar. Ona alkış tutuyorlar. Yüzyıla yakındır işgal altında inleyen, açık cezaevinde yaşamaya mahkûm edilen, emperyalizmin en utanmaz şekliyle yüz yüze kalan bir halkı görmüyorlar. Buna karşın işgalci gücü, katil gücü, hiçbir hak tanımayan gücü eleştirmiyorlar. Her gün özgürlük istiyoruz diyorlar, her gün kahrolsun Amerika diyorlar. Ama fiiliyatta ABD'nin yanında yer alıyorlar. Egemen emperyalistlerin dilini kullanıyorlar. Dünya efendilerinin zalimliğine alkış tutuyorlar. Siyonizm'in öç ve nefret siyasetine selam veriyorlar. Bir kısmı da FETÖ'cü ve firari zihin sayıklamaları. Her konuda Müslümanları suçlu görüyorlar. Kudüs'ü bekleyen davaya Arapçılık diyorlar. İsrail ne yaparsa yapsın her zaman, "Müslümanlar da..." diye cümle kurmaya başlıyorlar.
Biz bir ümmetiz. Asırlarca beraber yaşadık. Aynı inancı paylaşıyoruz. Filistin mücadelesini başlatan İzzeddin El-Kassam ve Emin el-Hüseyni, Çanakkale'de Osmanlı askerleri olarak savaştılar. Türklerle omuz omuza aynı vatan için mücadele ettiler. Çanakkale şehitliğine bir bakın! Üzerinde Kudüs, Hayfa, Bakü, Erbil, Bağdat, Şam, Trablusgarp ismi yazılı birçok mezar göreceksiniz.
Artık mezhebi ve etnik kutuplaşma zamanı değil. Zaman, işgalci Siyonizm'e karşı ortak mücadele ruhunu taşımak zamanıdır. Yoksa bu Siyonizm dalgası, bütün Orta Doğu'yu daha fazla zehirlemeye devam edecek.