Şimdi bu başlığı görünce hemen "küfürbaz" ile ilgili bir yazı olduğunu düşünmüş olabilirsiniz ama öyle değil.
Dijital mecralarla birlikte hayatımızın bir parçası haline gelen sokak röportajları meselesini sizlerle paylaşmak istedim.
Zira biliyorsunuz, Dilruba isimli bir kadın sokak röportajında "Instagram yasağını eleştirdi tutuklandı" diye haberler yapıldı, bir algı operasyonu başlatıldı. Oysa tutuklanmaya gerekçe olan sözleri birebir burada yazıyor: "İktidara destek verenlere sesleniyorum, destek verenler geri zekalıdır, beyni emcüklenmiş insanlardır. Bunu da sakın silmeyin, yayınlayın." Yani aslında açık açık "toplumun bir kesimini kin ve nefret ifadeleriyle aşağılama" suçu işleniyor.
Ama bu durum "Instagram yasağını eleştirdi hapse girdi" diye servis ediliyor.
Eğer öyle olsaydı yüzbinlerce kişi hapiste olurdu. Zira yasağı eleştiren milyonlarca kişi oldu. Kendi kişisel görüşüm kimsenin konuştuklarından dolayı tutuklanmasından yana değilim. Bence bu tür hakaret suçlarında kamu hizmeti cezası vermek hapis cezasından daha etkili.
Hem kamu yararı var hem de kişinin yaptığı hatayı anlamasına fayda sağlar.
Ancak şunu da söylemek istiyorum.
Her uzatılan mikrofona, açtığınız her sosyal medya yayınında ağzınıza geleni de söyleyemezsiniz. "Fikri olmayanın küfrü olur" misali suç unsuru olan mesajlar veriyorsanız hukuk da gereğini yapıyor. Rahmetli gazeteci Uğur Mumcu'nun "Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar" dediği bir kesim hızla büyüyor. Ama suç suçtur. Ev zencilerinin hep örnek gösterdiği İngiltere'deki sokak olaylarını kışkırtanlara verilen hızlı yargılama ve hapis cezaları ortada...
Neyse konuyu dağıtmayalım...
Siz lütfen gaza gelmeden önce hakaret nedir, küfür nedir, aşağılama nedir bir kez daha kafanızda tartıp öyle konuşun.
Yıllardır ekranlarda konuşan biri olarak benden size tavsiye...
INSTAGRAM'A TAZMİNAT DAVASI
Star Gazetesi yazarı avukat Cüneyd Altıparmak meseleyi gündemimize taşıdı. Instagram kısıtlaması beraberinde bazı insanlar için ekonomik kayıpları getirdi. Bu zeminden satış yapan, ürün tanıtan ya da yayın açıp telif alanlar 8 gün boyunca bu gelirden mahsur kaldı. Mağdurlardan birisi konuyu yargıya götürüp, gün başına 4 bin 500 lira tazminat istiyor. Zira META Şirketi'nin Türkiye'nin kanunlarına uymamasından kaynaklanan zorunlu bir erişim kısıtlaması olduğu, şirketin uzlaşma görüşmelerinde de bu durumu kabul ettiği belirtiliyor. Açık söyleyeyim mahkemeden çıkacak kararı çok merak ediyorum. Zira Instagram bu yüzden tazminata mahkum edilirse başka davalar için de bir zemin oluşacaktır diye düşünüyorum. Bakalım ne olacak?
"TÜRKİYE'YE SALDIRIYORUZ"
Net olarak söyleyebilirim...
Biz zaten biliyoruz. Her pazartesi günü Yusuf Alabarda ve diğer konuklarımızla birlikte size misafir olduğumuz programın ismini tesadüfen "Masada Ne Var?" diye seçmedik. Zira programın özlü sözü "Bizi menüye yazmaya çalışanlara inat biz masada olacağız, masa kuracağız" şeklinde... Peki konuyu nereye bağlayacağım? ABD'liler bölge planlarını artık açık açık anlatıyor. ABD'li Albay Douglas McGregor'un videosu hala uyuyanları uyandırmak için bilmiyorum yeterli olur mu? Zira ABD ve İsrail'in Türkiye'ye saldırması için Suriye'deki PKK/YPG'li teröristleri hazırladığını net bir şekilde söylüyor.
Hatırlar mısınız bilmem ama Cumhurbaşkanı Erdoğan da geçmişte "ABD'ye 200 bin TIR dolusu silahı kimin için bölgeye getirdiniz?" diye sormuştu. Çünkü "Terör örgütü DEAŞ ile mücadele ediyoruz" yalanına kimse inanmıyor. ABD teröristlere hava savunma sistemleri ve eğitimini veriyor. Hepimiz biliyoruz ki DEAŞ'lı teröristlerin ne uçağı var ne de helikopteri... Neyse konuyu çok uzatmayacağım. Zaten bildiğimiz meseleler ama belki uyanmamıza vesile olur.
Bu arada PKK/YPG'liler bu aralar ABD-İsrail için ölmekle meşgul.
ABD üslerini koruması için Suriye'deki Deyrizor bölgesine taşınan PKK/YPG'li teröristlerle bölgedeki Arap aşiretlerinden sonra Suriye rejim askerleri ve İran destekli Şii milisler de çatışmaya başladı.
Bakalım ne olacak?
"UTANMIYORLAR DA"
Terörist cenazesine katılan DEM Parti Şırnak Milletvekili Nevruz Uysal Aslan hiç utanıp sıkılmadan Mehmetçik'i karalamaya çalıştı. Irak'taki Pençe Kilit Harekatı belli ki teröristler gibi onun da canını yakmış.
DEM'li Vekil Aslan, "9 yıldır devlet, Kürdistan'da, silahlarıyla, kimyasal bombalarıyla, askerleriyle, savaşçılarıyla saldırıyor. Dünyada hiçbir devlet Türk devleti kadar ahlaksızca, hukuksuzca saldırmıyor" iftirasını ağzını doldura doldura paylaşıyor. Meclis'te yemin etmiş bir vekil gibi değil de PKK/YPG sözcüsünün söyleyebileceği ifadeler kullanıyor. Oysa daha yeni Hakkari'deki "Gürz 6" operasyonunda saklandıkları inde kıstırılan teröristlerden biri ölü ele geçirilirken beyaz bayrak çeken ikisini Mehmetçik sağ olarak teslim aldı... "Kimyasal iftira" demişken CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in bir başka "kimyasal iftiracı" ki TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı ile Atatürk fonlu verdiği pozları da unutmamak gerekiyor. Ne demişler "Bana dostunu söyle sana kim olduğunu söyleyeyim"...
Siz kimin kiminle yürüdüğüne iyi bakın lütfen.
Eren Bülbül için taziye mesajı paylaşıp, DEM'lilerle kucaklaşanların Türkiye'yi götüreceği yer belli... Ama bir de Hakkari İkiyaka Dağları'nda Cilo Fest'in 6'ncısını düzenleyip, milletle halay çekenler, Gabar'da teröristlerin gezdiği noktalarda mühendislerle çalışıp petrol bulanlar var. Rabbim doğru insanlarla yürümeyi nasip etsin.
AK PARTİ 23 YAŞINDA
Bir çırpıda söylemesi dile kolay ama 23 yıl bir insan ömrünün neredeyse üçte biri...
Ve vicdan terazisinde meseleyi tartanlar hak verecektir. Erdoğan'ın yürüdüğü bu yol çok zorlu, taşlı dikenliydi. Ne ihanetler gördü, ne çelmeler, kumpaslar, krizler gördü. Sırtını her daim milletine yaslayarak siyaset yaptı.
Eski vesayet artıklarının, makam mevkisini kaybedince bir anda Erdoğan düşmanı olanların bir de azılı Erdoğan düşmanlığını meslek edinmiş olanları bir kenara koyuyorum.
Ama milletin kahir ekseriyetinde Erdoğan'ın hala çok büyük bir kredisi var. Zira millet bu 23 yılı Erdoğan'la birlikte yaşadı.
Tüm zorlu sınamalara, yıpranmışlıklara, kırgınlıklara, küskünlüklere rağmen millet yine de Cumhur İttifakı'nı terk etmiş değil.
Tek istedikleri seslerinin tıpkı ilk yıllarda olduğu gibi net bir şekilde duyulması, gönül kapısının çalınması, millete hizmetkar olan anlayışın unutulmaması...
Bu yüzden 31 Mart seçimini kendi başarı hanesine yazmak için çırpınanlar bence çok da acele etmesin.
Zira Türk siyasetinde bir Erdoğan gerçeği var.
Ve bu gerçek sebebiyle de muhalefet partilerinden emekli olanlar, iç kavgalara girenler, dağılıp gidenler oldu.
Erdoğan her şartta milyonları aynı safta tutmayı dün olduğu gibi bugün de başarıyor. Yeter ki AK Parti kadroları Erdoğan'ın gösterdiği hedefe, onun kadar samimi bir şekilde geceli gündüzlü çalışarak yürüsün...
Geldiği yeri ve gideceği yeri unutmasın...
Gerisi hallolur...