Söze küçük gibi gözüken bir konuyla gireyim. Bir dergiden arkadaşlar yazı istemişti.. Sionist İsrail rejiminin teşvik ettiği , bir nev'î Yahudi milis gücü konumunda olan silahlı -sözde- sivil grupların Mescid-i Aqsâ'da ve diğer yerlerde, her zaman olduğu gibi, hele de Ramazan'larda sergilenen zorbalıkların konu alan ve o zulüm ve ilkel barbarlıklara karşı Müslüman kitlelerden yükselen 'Kahrolsun İsrail!.' nidâlarına değinilen ve 'İsrail Kahrolsun!' da; niçin ve nasıl?' başlıklı yazımı Pazartesi akşamı, iftardan önce göndereceğimi vaad etmiştim; söz verdiğim şekilde, iftar saatinden önceki dakikalarda gönderdim..
Dün, 'e-mail'ime bakarken, o yazımın alıcıya gönderilmediğine dair İngilizce bir 'not' görünce, o yazıyı bekleyen arkadaşlara telefon ettim; yazının -söz vermeme rağmen- ellerine geçmediği görülüyordu. Anlaşılıyordu ki, yazının başlığındaki 'İsrail kahrolsun da, niçin ve nasıl?' şeklindeki ibareye cevap ararken, Yahudi düşmanlığı değil, Müslüman halkların, 'Kahrolsun!' diye feryad etmenin ötesinde başka çareler aramaları gerektiğinden çok, yazının başlığı hemen dikkati çekmiş ve 'İsrail' aleyhindeki o ibare'nin yolu kesilmişti..
Bütün elektronik yazışmalarımız, yazık ki, Amerika'nın ilgili birimlerinin süzgecinden geçiyor. Esasen onlar da, her gün 6 milyar kadar insanın yazışmalarını kontrol edebilme kapasitelerinin olduğundan bahsediyorlardı..
Bunu nasıl mı yapıyorlar?
Bir takım hassas ve sembol kelimeleri belirliyorlar, dikkatlerini çeken öyle bir kelime gördüler mi, hemen frene basıyorlar.. Çünkü, 'su başlarını tutmuş' olanlar, uyumuyorlar. Üstelik, uzun uzadiye sorma ve sorgulamalara, izahlara gerek yok; ne de olsa, 'Google'ın yaptığı ânında tercümeler, yarım- yamalak da olsa, yeteri kadar ipucu veriyor.
Siz her şeyi yazabilirsiniz., serbestsiniz.. Ama, onlar da, kendi sistemlerini korumakta serbestler.. Özellikle de, Filistin'de, Kudüs'de, Gazze'de ve diğer yerlerde, o yerlerin gaasıb ve işgalcisi güçlerin Amerika'daki gözcüleri hemen engel koyuyorlar.
Ve Amerika'da sadece medya organlarının sermayesinin yüzde 60'ya yakın kısmı, sionist Yahudilerin veya sionist sempatizanı olan kişi veya gruplara aid ve medya kuruluşlarında çalışanların da yüzde 40'dan fazlasının da çoğu sionist de olan Yahudi asıllılardan oluştuğu belirtiliyor.
Ve onlar da meslekî vazifelerini yaparken, kendi inanç veya ideolojilerine saldırı mahiyetinde gördükleri haber veya görüntüleri ya önlüyorlar, ya da, onların çarpıtılmasına vesile olacak ifadelerle sunuyorlar..
Siz de, benzer bir süzgeç mekanizmasının içinde çalışıyor olsanız, , bağlısı olduğunuz inanca, dünya görüşüne zarar vereceğini düşündüğünüz yazı veya görüntülerin kamuoyuna, dünyaya yansıtılmasına, inanmadığınız şekilde, olduğu gibi aktarılmasına, gönül huzuru içinde aracı olmayı sürdürür müsünüz?
*
Bu vesileyle, bir hatıramı aktarayım.. 1976-77'lerdeydi, Millî Gazete'de günlük yazılar yazıyordum. Bir Pazar günü, akşama doğru, yazımı bırakmak üzere, gazeteye gitmiştim, Cağaloğlu'na..
Gazete'nin ertesi günkü sahifelerinin son hazırlıklarını yapan arkadaşlardan birisi geldi.. 'Âbi, Ajanslardan bir haber geldi, silahlı bir grup, bir ilkokula baskın yapmış ve 100'den fazla öğrenciyi katletmişler. Silâhlı saldırganların bir 'cihad' teşkilatına bağlı oldukları bildiriliyor. Bu haberi koyalım mı?' dedi.
Haberin teferruatına baktım.. Hadise, Filipinler'in Mindanao adasında cereyan etmiş. Mindanao bölgesi hemen tamamiyle Müslümanların yaşadığı bir bölge.. Buradaki bir ilkokul çocuklarının üzerine, hem de İslam adına mücadele veren kimselerce nasıl ateş açılabilirdi?
Çünkü, İslâm, -çocukların ebeveynleri, hangi dinden olursa olsun- rüşd yaşına kadar bütün çocukların İslâm fıtratı üzerinde oldukları ölçüsünü getirmiştir.
Bu haberde bir 'mantıkî yanlışlık veya çarpıtma' olduğu görülüyordu. O halde, saldırganların bir 'Cihad teşkilatı'na mensub oldukları iddiasının aktarılmaması gerekirdi ve öyle yaptık, diğer kısımlarıyla aktardık..
İki gün sonra, en yüksek tirajlı gazetede, bizim haber çarpıtmamıza dair bir örnek yakalamışlardı. Ama, birkaç gün sonra, o uluslararası ajans, abonesi olan yayın organlarına gönderdiği bir düzeltme ve özür notunda, 'Filipinler'deki saldırganların' müslüman bir gruba aid oldukları şeklindeki haberlerin yanlış olduğu' belirtiliyor ve özür dileniyordu. Ama, bizim yaptığımız düzeltmeyi alay konusu yapan o yüksek tirajlı gazete, üstelik de o haber ajansına aid özrü yayınlamamıştı.
*
İlginçtir, dün bu satırları yazarken, ajanslardan gelen bir haberde, Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın, B. Amerika'ya bir nota verdiği ve Genel Sekreter Guterres'in yazışma ve iletişim trafiğinin izlenmesinden duyulan rahatsızlığın dile getirildiği bildiriliyordu.
*
Bir nokta da, dâhilden..
Yeşil-Sol Parti diye bir partinin mensubları, CHP listesinden aday gösterilmişler..
Aslında böyle bir parti yok idi.. Geçenlerde, S. Demirtaş'ın dışarıya gönderdiği mesajlarından öğrenmiştik.. Yani, böylece PKK'yla olan bağından dolayı HDP diye anılan ve 7'li masada dolaylı olarak yerini alan parti bir anda buharlaşmış, Demokratik Bölgeler Partisi diye anılan yedek bile devre dışı bırakılmış ve Yeşil-Sol Parti gelmişti.
Evvelki gece, İP Başkanı olan hamfendi, bir tv. kanalında, '6'lı masanın kıyısında, köşesinde, altında, üstünde, yakınında HDP yoktur ' diyordu, güçlü bir iddiayla..
Evet, yoktur, artık.. Şimdi Yeşil Sol Parti bir gecekondu yapımı hızıyla hemen devreye sokulmuştur.. Şimdi bu partinin adayları CHP listelerinden..
Olsun.. Ona da bir şey denilemez, eğer kanunlara uygun ise..
Ama, o zaman, Anayasa Mahkemesi kararıyla, iki ay kadar öncelerde HDP'ye verilen Hazine Yardımı n'olacak? Hatırlayalım, Erbakan'ın Fazilet Partisi'ne verilen 2 Trilyon liralık Hazine Yardımı, Fazilet Partisi AYM. tarafından kapatılınca, Erbakan'dan geri istenmişti. Erbakan ve arkadaşları da, o paraların Fazilet Partisi teşkilatlarının borçları için ödendiğini açıklamış ve amma, Erbakan bundan dolayı suçlanıp, mahkûm olmuştu; FP teşkilatlarındaki 70 kadar şahıslarla birlikte.. Şimdi de benzer bir uygulama yapılacak mı?
Ama, asıl mühimi, işbu nevzûhur Yeşil Sol Parti, 4 adayın yarıştığı C. Başkanı adaylarının isim ve resimlerinin bulunduğu oy pusulası üzerinde ilginç bir oynama yapmışlar..
Bilindiği üzere, o oy pusulalarındaki isim ve fotoğraflar, çekilen kur'aya göre, T. Erdoğan, M. İnce, K. Kılıçdaroğlu ve Sinan Oğan sıralamasına göre belirlenmişti. Yeşil Sol Parti, bu pusulalardaki M. İnce ve S. Oğan'ın resimlerinin olduğu çerçevelere de Erdoğan'ın fotoğrafını koymuş.. Yani, üç Erdoğan ve bir 1 KK.
Böylece de, 'İnce ve Oğan'a verilen oylar da Erdoğan'a gider, aldanmayın.. Oyları bölmeyin!' denilmek isteniyor..
HDP veya YSP veya Demirtaş ve Kandil'dekilerin bu yeni KK aşklarına ne demeli?
Şahsen, ben olsam, bu pusulaları çoğaltıp, 'Ey halkım, görünüz, oynanan oyun bu, birileri, KK bey'i seçtirmek ve Erdoğan'ı seçtirmemek için her yolu deniyor, İnce ve Oğan'ın Erdoğan'a tıpkı KK gibi karşı oldukları da ortada olduğuna göre, bu oyunu bozmayı senin basiretine havale ediyorum..' demek isterdim.