Ben de, bu soruyu soracak bir babayiğit kalmadı mı şu memleketimin güzide Meclis’inde diye kahroluyordum.
Soru gelsin ki, ben de bildiğim sırrı paylaşayım istiyordum.
Nihayet beklenen soru CHP milletvekili Ali Öztürk’ten geldi ve Başbakan için Meclis’e “sır küpü” önergesi verip “Fidan sizin nereden ve nasıl sır küpünüz oluyor?” diye sordu.
Vallahi Ali Bey, Tayyip Erdoğan ve Hakan Fidan’ın “sır arkadaşlıkları” çok eskilere dayanıyor. Benden duymuş gibi olmayın ancak şöyle söyleyim; “mahalleden ve çocukluktan”!
Bunu da yanlış anlamayın sakın, bildiğin mahalle arkadaşlığından bahsediyorum. Öyle “arka mahalle” ya da “bizim mahalle” gibi bir “sır” yok ortada.
Birlikte misket oynayıp top koşturuyorlarmış çocuklukta!..
İkisi de miniminnacık çocukken “çocukluk sırlarını” paylaşıyorlarmış, büyünce devlet sırlarını paylaşır olmuşlar!
Ama Hakan Fidan’ın “devletle” olan “sır küplüğü” hasletinin cemaziyelevveli konusunda ben de bir şey bilmiyorum, çocukluktan diyeceğim ama epeyce bir yaş farkı var. Yani Fidan’ın bütün sırlarını devlet biliyordur da, “devlet” de bütün sırlarını Fidan ile paylaşmış mıdır, bu konuda net bir fikrim yok!..
***
İşin makarası bir yana, Başbakan’ın Shangay dönüşünde Mit -Yargı açıklamasının ertesi günü CHP’li vekilin Meclis’e verdiği soru önergesi insanı neşelendirecek cinsten.
CHP’li Ali Öztürk’ten haftada kaç kez “CHP’li Ali Öztürk Meclise soru önergesi verdi” maili alıyorum sayısını hatırlamıyorum.
İlahi Ali Öztürk...
Hele de “biz kendisini MİT Müsteşarı bilirdik?” diye sormamış mı? Ne cevap vereceğinizi bilmeden ağzınız öylece açık kalır...
Başbakan Erdoğan’ın da, CHP milletvekilinin bu sorusunu pas geçmeyeceğini, salı günkü grup toplantısında neşeleneceğini düşünüyorum!
Biliyorsunuz...
Başbakan Erdoğan, kabinenin ekonomi ve kalkınmadan sorumlu bakanları ve 300 işadamını da beraber götürdüğü Çin ziyaretinde, görüşmelerin ekseninde “ekonomi” olmasına rağmen, gezinin ikinci gününden itibaren, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun geziyi yarıda bırakıp Türkiye’ye dönmesinden anlaşılacağı üzere Suriye ön plana çıktı. Ekonomik ilişkileri artırma ve karşılıklı ticareti 100 milyar dolar hacmine ulaştırma ufkunun yanı sıra, öncelikli mesele, BM Güvenlik Konseyi’nin veto hakkında sahip ülkelerinden biri olan Çin’in Suriye konusunda en etkili komşusu tarafından doğru bilgilendirilmesiydi.
Başbakan Erdoğan dönüş günü bizlerin sorularını cevapladı. Suriye’de yaşananlardan Kürt sorununa ve MİT-Yargı krizine kadar pek çok önemli açıklamalarda bulundu.
MİT soruşturmasının üzerinden iki ay geçtikten sonra Başbakanın ilk kez yaptığı açıklamalar, iki gazetenin haricinde tüm gazetelerin manşetindeydi. Şunu söyleyebilirim ki, Başbakan’ın gerek ses tonu, gerekse mimikleri, beden dili ve hele “Oslo’ya da ben gönderdim İmralı’ya da... Neden? Terör mücadelesinde başarılı olsun diye, terör bitsin diye... Sessiz kalmam mümkün değildi ancak nekahet dönemime denk geldi” sözlerindeki vurgu anlamlıydı. Başbakanın özellikle “Yargının görevi olmayan alana girdiği” uyarısıyla “karşısında bizi bulur” sözleri, yargının hâlâ bu işin takipçisi olacağı yönünde yapılan yorumlar karşısında net bir cevap niteliğindeydi.
Başbakan, gündemden düşmeye başlamışken bu konuda üzerinde yaptığı açıklama ile bence konuyu kendi gündeminde ne kadar önemsediğini ve kararlılığını gösterdi. “Karşısında bizi bulur” ifadesiyle de, Fidan ile uğraşmanın kendisiyle uğraşmak anlamına geleceğini vurguladı.
CHP’nin önergesi bir yana, olumlu yaklaşım BDP’li Gülten Kışanak’tan geldi. Daha önce “devlet görüşüyor” diye geçiştirdiğini ifade eden Başbakanın ilk kez Kürt meselesinin çözümü konusunda inisiyatifi üstlendiğini ve kararlılığını gösterdiğini söyledi. Öyle görünüyor ki Başbakan’ın Çin ziyareti dönüşü yaptığı açıklamalar uzun süre tartışılacak... Bırakalım CHP de küp peşinde koşsun!..