Başlıktaki ifade bir kişi için MİT’te açılan dosyada yer alıyor.
Cümle şöyle tamamlanıyor:
“FG ile akrabalığı var...... Ama belgelenemiyor.”
Hem akrabalığı olup hem de belgelenememesi nasıl bir şey ise...
Bu kişiyi 1987’den beri tanıyorum. Üniversitede okuduğundan beri. Halen bir bakanlıkta vekaleten müsteşar yardımcılığı yapıyor. Bakanlıktaki FETÖ elemanlarını tespit komisyonunun da başında. Hayatının hiçbir döneminde FETÖ ile alakası olmadı, bunu adım gibi biliyorum. Bir ara belediye başkanlığı yaptı, AK Parti’den ve o dönemde bu yapının taleplerine olumlu cevap vermediği için çetin bir çatışma da yaşadı.
O kişi ile ilgili bu MİT bilgisi nasıl gündeme geldi, derseniz, vekaleten müsteşar yardımcılığının asalete geçmesi lazım ve bunun için de güvenlik soruşturması gerekiyor. İşte o güvenlik soruşturması çerçevesinde MİT’teki o not gün yüzüne çıkıyor.
O not güvenlik soruşturmasını etkileyecek olsa, söz konusu kişi ile ilgili bütün duyguları zehirlemeye yeter de artar bile.
Bir soru şu: Böyle bir bilgi MİT’teki dosyaya nasıl girdi?
İkinci soru şu: Bu bilgi bu kadar saçma olduğuna göre, MİT’te açılan dosyalardaki diğer bilgiler ne kadar güvenliklidir?
Ve üçüncü soru: Şu anda “FETÖ’cü soruşturması”nda MİT dosyaları ne ölçüde değerlendirme aracı oluyor?
Başta dedim ki, bu müsteşar yardımcısı, aynı zamanda bakanlıktaki “FETÖ’den arındırma komisyonu”nu yönetiyor. Söylediği şu: “Bu işte müthiş bir bilgi kirliliği yaşanıyor. Aynı kişi hakkında farklı kaynaklardan çok farklı bilgiler geliyor. “FETÖ’cüdür” bilgisine dayanarak kurumdan atsanız adamın hayatı kararacak, ama başka bir bilgi adamı tamamen temize çıkarıyor. Ne yapacaksınız?
Söz tasfiye çerçevesinde olan bitenden açılınca, her bakanlıkta esen fırtınalara ilişkin bilgi yağıyor.
Bir bakanlıktaki genel müdürden söz edildi bir ortamda, “FETÖ’cü” suçlaması ona da yöneltilmiş, oysa söz konusu kişi, gençliğinden bu yana İskenderpaşa muhitinde bulunmuş.
Bir bakanlıkta mesela, “28 Şubat döneminde başörtülü görevlilere yönelik tasfiye eylemini yürütenlerin, bu dönemde de başörtülü, İHL ve milli görüş kökenli üst düzey görevlileri tasfiye ettiği” bilgileri geliyor. Üstelik bunun “Cumhurbaşkanına yakınlık” görüntüsü içinde yapıldığı ifade ediliyor.
Geçtiğimiz hafta cuma akşamı KADEM’in düzenlediği “15 Temmuz ve Yeni Türkiye” başlıklı bir panel vesilesiyle Kahramanmaraş’ta idim. Konuşmacı olarak Mahir Ünal, Hüseyin Yayman ve bendeniz vardık. Sorular faslına gelindiğinde, soru soranlardan yarısının özellikle şehrin milletvekili ve AK Parti’nin önemli isimlerinden birisi olarak Mahir bey’e, “Kurunun yanında yaşın yandığı” ve bunun da “Çok can yakıcı bir gerçek olduğu” buna karşı “nasıl tedbir alınacağı”nı sordular.
Mahir bey’in “Bu konuda çok dikkatli ve titiz davranıyoruz” şeklindeki cevabı gönülleri durulttu mu bilmem.
Bizzat tanık olduğum bir olay. Bir tıb doçenti. Teyzesi vefat etmiş ve üniversite hastanesi morgunda. Morgdan alınacak, gasledilecek ve defnedilecek. Tam o saatlere üniversite yönetimi tarafından “mülakat - soruşturma” daveti yapılmış. “Teyzem vefat etti, defnedip sonra geleyim” diyor ama aldığı cevap şu oluyor: “Gelmediğiniz takdirde suçlamaları kabul etmiş sayılırsınız.” Söz konusu doçent mülakata gitti, sonra gözaltına alındı ve savcılıktan serbest bırakıldı.
“Güven sorunu” doğru, FETÖ yapılanması söz konusu olduğunda, en hayati problem niteliğinde. “Kime güveneceksiniz?”den herkese her türlü suçlama yöneltilebilir noktasına gelmek ve buradan da güvensizliğin daha da derinleşeceği bir alana savrulmak mümkün. Buradan varılacak olan şey ise, çok geniş bir gayrı memnunlar zümresinin oluşmasıdır.
Sonuçta “Geçişli bir muhafazakar taban”dan söz ediyoruz. Bu, belki medya platformlarında görülmeyebilir. Ama tabanda bu göz gözü görmezliğin yaşandığını bilmek lazım. Milletvekilleri halkla yüzyüze geldiğinde bu sorunun çok daha yakıcı biçimde kendilerine ulaştırılacağından eminim.
Son söz: Darbeyi haber alamayan MİT’in kşilere ilişkin dosyaları tek kaynak olursa yandı gülüm keten helva demektir.