Fetullah Gülen'i yakından tanıyanlar "Gülen çok kindardır" diye lafa başlıyorlar. Aynı zamanda sinsi ve içten pazarlıklıdır. Gücü ne kadarına yetiyorsa, öcünü o oranda alır. Bu öç alma tutkusunun en çarpıcı örneği hocası Sadi Mazlumoğlu'ndan aldığı intikamdır. Eğitim konusunda aralarında bir anlaşmazlık çıkınca, Gülen yememiş içmemiş karakola giderek hocasının Atatürk'e hakaret ettiğini söylemiş, ağlamış, bağrını yumruklamış polisleri inandırmıştır bu iftiraya. Mazlumoğlu'nun Atatürk'e hakaret ettiğini ne duyan ne de gören vardır. Yani hiçbir kanıt yoktur Gülen'in iftirasından başka.
Gülen, kinlendiği zaman gözü hiçbir şey görmeyen bir deliye dönüşür. Askerliği sırasında dönemin Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay'la Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Tural'ı öldürmek için günlerce plan yapmıştı. Daha öncesinde de Genelkurmay'a atanması için çalmadığı kapı kalmamıştı. Neden Genelkurmay:
"Kafamda Genelkurmayı bombalamak vardı. Bu adamlardan (27 Mayıs'ı gerçekleştirenlerden) intikam almalıydım. Hiçbir Demokrat Partili benim kadar intikam duygularıyla gerilmemişir... Bu düşüncemi Yaşar Hoca'ya anlatayım dedim. 'Sen bu insanları öldürürsen, yerlerine kimleri koyacaksın' dedi. Haklıydı. Bunu duyunca fikrimden vazgeçtim!"
Gülen'in kendi deyimiyle "askere yahşi çekmesi," Kenan Evren'in doğrudan cennete gideceğini ilan edecek kadar saçmalaması, 28 Şubat adıyla tarihe geçen, zorbalık dolu dönemde Başbakan Necmettin Erbakan ve koalisyon ortağı Tansu Çiller'in yanında yer alacağına hükümete "beceremediniz, artık gidin" açıklaması ruhsal dengesi konusunda bir fikir verebilir. Başörtüsü bir sorun olarak ilan edildiğinde, okula gitmek için kızların başlarını açmaya zorlaması sürecinde ailelerin yanında yer alması beklenirken, "başörtüsü bir ayrıntıdır, hiç önemi yoktur" diyerek hanımların başlarını açmalarını söylemesi anlaşılacak gibi değildir, dindar aileler açısından.
Gülen'in bu gün Tayyip Bey için her türlü İslam ve ahlak dışı söylemlerinin "niye o da ben değil" kıskançlığının dışa vurumudur. Hele de Tayyip Bey, hükümet ve devlete yönelik 17-25 Aralık darbe girişiminde Gülen ve cemaatinin kullandığı yöntemler ne insani ne de ahlaki bir değer taşımaktadır diyen "45 yıllık can yoldaşı" Latif Erdoğan "hocaefendi"nin kendi çıkarları için nelere başvurabileceğinin somut bir örneğidir. Kendisinin yönetmediği (!) bir devletin batması gerektiğine gerçekten inanmıştır. Yakınlarına "bu adamlarda ne zeka var ne de bilgi. Bizim çocuklar bunlardan daha iyi yönetir ülkeyi!" diyecek kadar gerçeklerden uzak laflar edebilmektedir. Salt kendisi gibi düşünmediği ve cemaati eleştirdiği için önemli bir bilim adamı olan Muhammet Doğan'ın evine FETÖ'cü polisleri yollaması, evlerine silah ve cephane gizleyerek bütün ailenin terör örgüt üyeleri ilan edilmesine çalışması, aylarca hapishanede tutuklu kalmalarını sağlaması ne kadar kindar ve ahlak dışı yöntemlere düşkün olduğunu kanıtlamaya yeter. Sonunda gerçek anlaşılmış ve üzerlerine atılan iftiralardan kurtulan aile, mahkemelerde beraat etmiş, bugünse Gülen ve cemaat kazdıkları kuyuya kendileri düşmüş ve millet katında silahlı terör örgütü olarak ilan edilmişlerdir!
"Sonuç olarak Gülen'in bir İslam Devrimi için yola çıktığına inandığımız için ondan gördüğümüz her türlü haksızlığı sabırla karşıladık. Neden sonra İslam'ın özünde var olan yükseliş gücünü kişisel çıkarları ve sevdaları doğrultusunda kullandığını anladık. Allah'tan 15 Temmuz'da Gülen'in ne olduğunu bütün millet de anladı ve önlenemez yükselişi sona erdi!"(Latif Erdoğan).