Birlik ve beraberlik, her ne kadar olur olmaz yere kullanıldığı için içi boşalmış gibi görünse de, bu coğrafyanın, ortak değerlerimizin anahtar kavramları. Belki de yeniden ve ısrarla bu kavramların içini doldurmak için Türkiye’nin yeni döneminin inşasını doğru anlamak gerekiyor.
Birlik ve beraberlik üzerine yapılan vurgu, aynı zamanda fitne ve bozgundan, bölünmeden duyulan endişenin karşılığı.
Esasen tarihe baktığımızda neden bu kadar hassas oluştuğunu anlamak da zor değil. Önce beylikler dönemi, ardından Timur’un Yıldırım’ı yenmesiyle ortaya çıkan Fetret dönemi, kim ne derse desin millet hafızasında çok derin bir hasassiyet oluşturmuştur. Yavuz Sultan Selim’in ‘Ümmetimde ihtilâf ü tefrika endîşesi /Kûşe-i kabrimde hattâ bîkarar eyler beni’ mısralarına yansıyan endişe de budur.
Dün Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Yörük Şenliği vardı. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun şu sözlerini aktaralım öncelikle:
‘Buraya gelen Oğuz boyları her şükürde, birbirlerine şu sözü vermişlerdir; madem ki Rabbimiz bu toprakları mekan kıldı, ebediyete kadar bu mekan bir vatan olarak özgür olacaktır. Ahitleşme budur. 733 yıldan beri her yıl, Oğuz boyları, Türkmen boyları buraya gelirler ve birbirlerine söz verirler, Allah huzurunda, tarih huzurunda söz verirler, Ertuğrul Gazi huzurunda söz verirler ve derler ki; ‘Biz ahlakın, irfanın, nizamın sözcüleri olacağız. Kaosun, kargaşanın, karşılıklı fitnenin ya da bozgunculuğun değil.’
Başbakan’ın bu sözleri, aynı zamanda geçmişin hafızalara kazınmış endişelerini aşmanın yolunu da ifade ediyor.
***
Dün şenliklerin yapıldığı mekanda, konuşma kürsüsüne yapılan saldırıyı sıradan bir kriz gibi görüp geçmek yanıltıcı olur. Bir siyasi parti genel başkanının kendisine konuşma verilmemesi üzerine gösterdiği tepkinin, bir densiz tarafından kürsüyü devirme noktasına getirilmesi, anlık bir tepki ya da öfke hali değil; yeni Türkiye’nin gerçekten kuvvetle verilen birlik ve beraberlik mesajına yönelik bir saldırı olarak görülmeli.
Olayla ilgili Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın şu değerlendirmesini de aktaralım:
‘Burası siyaset arenası değil çekişmenin, çatışmanın yaşanacağı bir arena değil. Bu tür günler, beraberlik günleridir. Hep birlikte geçmişimizi, tarihimizi yad ederiz, anarız ve bugünü de birlik beraberlik üzerinde daha fazla nasıl kurabiliriz, bunu bütün Türkiye’ye yansıtmamız gereken günlerdir. Ama maalesef bazı şahıslar provokasyon çıkarttılar, kürsüyü tekmelediler. Şimdi üzerinde Türk bayrağı olan bir kürsünün tekmelenmesi, devrilmesi, büyük bir şuursuzluk, büyük bir densizliktir. Bu kansızlığı yapanlar değil milliyetçi olmak, milliyetçi bile geçinemezler.’
Uzun ve yorucu iki seçim yaşadı Türkiye. Her ikisinde de millet tercihini herhangi bir tartışmaya kapı açmadan en açık biçimde ortaya koydu. Bu tercihler, sadece günü kurtarmaya dönük değil, geleceğin inşasına verilen bir onaydı aynı zamanda.
Şimdi o yorgunluğu, o günlerin atmosferinde ortaya çıkan gerginlikleri yeniden üretmenin değil, milletin gösterdiği bu hedeflere gitmenin zamanı. Söğüt’teki saldırının kaynağı ve Türkiye’nin bu tür yapılarla ilgili mücadelede gösterdiği kararlılık birlikte okunmalı. Bu yapılar tasfiye edilmeden, devlet içindeki ‘ikilik’ yok edilmeden, yeni bir gelecekten bahsetmek anlamsız.
Bir daha fetret yaşamayacak bu topraklar. O umutla yola devam edelim.