Türkiye tarihinin en kritik yargılamasını yapıyor. İki ayaklı bir yargılama bu; hem örgüt davası hem örgütün kalkıştığı fiili darbe davası. Bu evsafta başka bir dava hatırlamıyoruz.
Böyle büyük davalarda soruşturma, kovuşturma ve mahkeme süreçlerinin nasıl işlediği ayrıca büyük önem taşıyor. Çünkü siyasi yönü olan davalarda yargılamayı sorunsallaştıran pek çok girişim, yayın, baskı, bizdeki örneğinde olduğu gibi uluslararası müdahale girişimi dahi olabilmekte. Yani hukukun nasıl işlediği, yargılamanın nasıl yapıldığı konusunda herkesin bir fikri vardır. Hakeza dava dosyası ve hakkında işlem yapılan kişi sayısının bu kadar büyük olduğu davalarda hem iş yükünün çokluğu hem de insanın çiğ süt emmişliğinden kaynaklı olumsuzlukların yaşanması da bir o kadar olasıdır.
FETÖ davalarındaki en büyük zorluk ise örgütün gizli yapılanmasından kaynaklanıyor. Devletin mahremini hedef alan bu örgüt, özellikle yargı ve TSK'da gizlice yapılanmış, buralara soru çalarak, kıyafet değiştirerek, laik, Kemalist, solcu kılığına girerek yani takiye yaparak sızmıştır. Örgüt mensupları, çocukluktan itibaren, önce yaptıklarının Allah rızası için olduğuna sonra da dinin temel vecibelerinin örgütün daha önemli amaçları için ihmal edilebileceğine, bunun günahının Allah tarafından affedileceğine, günahlarını örgüt liderinin yüklendiğine inandırılmıştır.
Bu tip bir yapılanmada örgüt üyelerini tespit etmek PKK, DEAŞ gibi eylemlerini aleni yapan, üstlenen, belli ideolojileri olan ve bunu deklare eden örgütlerden çok daha zordur.
Bu yönleriyle FETÖ, bilinen terör örgütlerden çok farklı bir karakter taşıyor. Örgüt üyeliğiyle ilgili Türkiye'nin ciddi bir yargılama tecrübesi olmasına rağmen bu ve benzeri sebeplerden ötürü FETÖ davası oldukça zor bir dava. Darbe davası, bir ilk olması hasebiyle başlı başına bir zorluk barındırıyor. Hal böyle iken yargılamalarda, gelinen nokta itibariyle oldukça iyi yol alındığını söyleyebiliriz. Üstelik hala devam eden soruşturma dosyaları var. Adeta dipsiz bir kuyu hissi veriyor FETÖ davası. Buna rağmen yargının çabasını, darbe teşebbüsünün daha ilk saatlerinde hızlıca verilen tutuklama kararlarından bugün gelinen noktaya kadar, takdir etmek gerek. 17-25 Aralık'tan sonraki ilk tutuklamanın ancak 1 yıl sonra, bir kaç gözü pek savcı ve hakim sayesinde olabildiğini de akılda tutalım.
Ne günlerden ne günlere geldiğimizi hatırlamak önemli.
Bugün itibariyle;
FETÖ örgüt davasında 5.593 tutuklusu, 21.359 hükümlü olmak üzere, toplam 26.952 hapiste.
Toplam dosya sayısı 119.408, hakkında kovuşturma ve soruşturma yapılan kişi sayısı ise 210. 295
Fiili darbe yargılamasında karar çıkan dosya sayısı 270. Mahkumiyet alan kişi sayısı 3.838. Bunların 1.224'ü ağırlaştırılmış müebbet, 1.703 kişi müebbet, bir kısmı da süreli hapis. Darbe davasından 2.644 kişi de beraat etmiş.
Hal böyle iken FETÖ davaları üzerinden mağduriyet söylemi geliştirmek, bu söylemi genelleştirmek en başta bu ülkeye yazık etmektir. Kefil olabileceklerimiz için evet mücadele edelim ama FETÖ mensuplarını sevindirecek, onlara umut olacak bir söylemi çoğaltmak, şuursuzca yapılmışsa bile, vebal almaktır, unutmayalım.
KHK ile görevden ihraç edilip OHAL komisyonuna başvuran ve nihayetinde göreve iadesinde mahsur olmadığı anlaşılanlar arasında eski işine dönemeyenler de var. Bir vaveyla da onlarla ilgili kopuyor. Görebildiğim kadarıyla öğretmen, akademisyen vs. olanlar, üstelik eski kurumlarında rahat edemeyecekleri göz önünde bulundurularak, başka okul ve üniversitelerde görevlendiriliyor. Aradaki tüm hak kayıpları da telafi edilerek. Ancak devletin bazı kurumları tedbir uygulayarak görev vermeyebiliyor. FETÖ'nün her şeyden evvel güveni tahrip eden karakteri hesaba katılırsa devletin bu yönde tasarruf kullanması pekala anlaşılır.