FETÖ’nün, Diyanet’i nasıl ablukaya aldığını, 13 Mayıs 2015 tarihli yazımda ayrıntılı anlatmıştım. (http://www.star.com.tr/yazar/diyanetin-infazina-boyle-karar-verildi-yazi-1028365/)
Bu kuşatma, bu yapının dini sapıklıklarını ilk ortaya koyması gereken tek kurum olan Diyanet’in, 17/25’ten sonra bile neden sessiz kaldığını izah ettiği gibi, “Görmez bizi neden savunmuyor” diyecek seviyedeki tahakküm duygusunun sebebini de açıklıyordu.
Sonra FETÖ’nün, Çanakkale’den geçemeyenleri; kapıyı içeriden açarak sokmaya kalkıştığı 15 Temmuz’u yaşadık.
Ve 17/25’te başlayan FETÖ ile mücadele, o gece daha güçlü ve yaygın bir aşamaya geçti.
Ancak bu, sadece suç işleyen mensuplar üzerinden yürüyen kriminal bir mücadeledir ve sulanmadan bitse bile, sadece “derin” FETÖ bataklığındaki birkaç sivrisineği bitirir.
Bu da, bütün pisliklerini onlara yükleyip rahatlayacak olan FETÖ’nün işine gelir.
Raporu Görmez mi götürdü?
Oysa FETÖ ile gerçek mücadele, insanları İslam dairesinin dışına çeken itikadî sapıklık ve din istismarlarını anlatmakla mümkündür.
Bunun sorumlusu ise Diyanet’tir.
Ama Diyanet “derin” sessizliğini 15 Temmuz’dan sonra da bozmadı.
Eski başkan Görmez, kendi ifadesiyle “Gecikmiş” bir FETÖ Raporu’nu, 15 Temmuz’dan tam bir yıl sonra kamuoyuna sundu ve gitti.
Geç kalmış kifayetsiz bir rapor da olsa FETÖ’nün sapıklıklarını Diyanet’in tescillemesi bakımından önemliydi.
Yeni başkan ile birlikte Diyanet’in de bu mücadeledeki önemli yerini alacağını bekliyorduk.
Ama Diyanet’in tavrına bakılırsa sanki Görmez o raporu da beraberinde götürmüş.
Sadece başkan değişti
Başkan Ali Erbaş hakkında, Adil Öksüz’ün tez hocalığından, dinler arası diyalog meftunluğuna kadar birçok iddialar ortaya atıldı ama bendeniz, Ziya Paşa’nın “Ayinesi iştir kişinin; lafa bakılmaz” kriterince sayın başkanın icraatlarını beklemeyi uygun gördüm.
Aradan üç ay geçti...
Maalesef, İhsan Şenocak’ı operasyon medyasına yem etmekten başka bir icraat (!) görmedik.
Görmez’e kilitleneler “Başkan gitti, mesele bitti” diye düşünüyor olabilir ama asıl mesele hâlâ ortada duruyor.
FETÖ’nün İslamiyet’e, DEAŞ’tan daha fazla zarar veren sapık bir örgüt olduğunu anlatma yolunda tek adım görmedik.
Oysa, FETÖ’nün iç yüzünü bütün millete anlatarak tamamen ayrışmasını sağlayacak kılcal damarlar Diyanet’tir.
Her şeyin anlatıldığı Cuma Hutbelerinde, FETÖ’nün hıyanetine ne zaman sıra gelecek acaba?
İmamlar neden korkuyor?
Bırakın merkezî bir iradeyi, imam ve vaazlar bu konuda konuşmaktan bile korkuyor.
Onlara, FETÖ hakkında konuşmayı “mayınlı tarla” gibi hissettiren şey nedir acaba?
70-80 bin imam ve hatip, hutbe ve vaazlarında FETÖ melanetini, Diyanet’in hışmından korkmadan cemaate anlatırsa, devletin yürütmekte olduğu mücadeleye en büyük destek verilmiş olur.
Bu mücadele Diyanet’in varlık sebebidir.
Ayrıca teşkilat mensuplarının üzerinde de bir vebaldir.
Çünkü milletin vergileri ile beslenip, milletin dünya ve ahiretine yönelen en büyük tehdidi görmezden gelen her Diyanet mensubu, maaşını hak etmemiş demektir.
Diyanet’in bu konudaki vurdumduymazlığı, Diyanet mensuplarını vebalden kurtarmaz.
Susan dilsiz şeytandır
Bu sapık yapıya karşı zaten her Müslüman elinden gelen mücadeleyi vermekle mükelleftir.
“Başıma bir şey gelir”endişesiyle geri durmak bir inanç zafiyetidir.
Bu sapık yapı ile mücadele, Çanakkale’deki İngiliz askerleri ile veya içimizdeki PKK hainleri ile yapılan mücadeleden daha önemsiz değildir.
İmam ve hatiplerimiz de İslamiyet’in korucularıdır.
Ömrünün baharında solan fidanlarımız şehadete koşarken, “Başıma bir şey gelir” diye FETÖ’nün İslamiyet konusundaki melanetlerini anlatmaktan imtina eden imam ve hatipler bilsin ki, başlarına gelebilecek hiçbir şey, içinde bulundukları felaketten daha kötü olamaz.
***
Sadece Allah’tan korkan gerçek müminlerin Mevlîd Kandilini tebrik eder, saygılar sunarım.