Darbe girişiminin yaşandığı ilk bir kaç gün, PKK’nın durup ne olduğunu izlediği gözlemlendi. Bu, sanki olup bitenlerden PKK’nın da öyle ya da böyle etkileneceğine yönelik bir karine idi.
Darbe sonrası ortaya saçılan gerçekler, aslında PKK’nın yakın tarihteki her kalkışmasında güvenlik güçleri ile ilgili gri bir alan bulunduğunu gösteriyor. Diğer bir ifadeyle bir yanda canını ortaya koyup PKK ile mücadele veren, şehit düşen asker ve polisler varken, bir yanda da “biri varsa öteki var” diyen güvenlik amirleri varmış gibi gözüküyor. PKK eylemlerinin terörle mücadeleyi ne denli meşru kıldığına şüphe yok. Kimsenin günahını almayalım ama, bazı güvenlik birimleri adeta PKK’nın silahlanmasına, terör yapma kapasitesini artırmasına da göz yummuş.
Sonuçta, tüm siyasi düşüncelerin bir biçimde PKK tarafından rehin alındığı bir dizgi oluşmuş. Dizgi şu: bazı güvenlik güçleri ve bazı idari yetkililer Kürt halkına baskı yapıyor, PKK baskılardan kurtulmak için eylem yaptığını savunuyor; PKK eylem yaptıkça askeri önlemler artıyor, güvenlik faaliyetleri arttıkça PKK terör gerekçelerini topluyor ve bu böyle sürüp gidiyor. Ne PKK bitiyor, ne güvenlikçi politikalar. Sadece sivil siyasete yer kalmıyor.
Biri varsa diğeri var
PKK’nın kendisine katılımcı bulmasını, yurt dışında “mağdur halkın özgürlük savaşçısı” olarak kendisini pazarlamasını kolaylaştıran, ortadaki sorunlara sivil siyasetin değil “başkalarının” müdahil olması.
Bugün o başkalarının FETÖ’cü oldukları ortaya çıkıyor. Bir yandan bölgeyi tahrik etmişler, bir yandan PKK’ya göz yummuşlar öte yandan da merkezi hükümetin bölgedeki varlığını ikame etmeye uğraşmışlar.
Bu minvalde, hükümetin siyasal, toplumsal ve ekonomik önlemlerinin, daha bölgeye ulaşmadan akamete uğraması sağlanmış. Sonuç itibarıyla FETÖ, Kürt sorununu PKK sorunu haline getirmede epeyce yol almış; PKK da varlığını FETÖ’ye borçlu hale gelmiş. Hal böyle olunca da sorunlar, geçmişten günümüze birike birike tamamen bir güvenlik sorunu haline gelmiş.
Konu güvenlik sorunu haline gelince, önlemlerin güvenlik güçlerince alınması kaçınılmaz olur; sivil siyaset güvenlik birimlerinin aktardığı bilgiler çerçevesinde politika uygular ve dolayısıyla dar bir çerçeve içine sıkışır.
Biri yoksa, öteki de olmayabilir
Bugün, bu gerçeklik üzerindeki gri bulutlar dağılıyor. “Biri varsa, diğeri meşru” türünden sürüp giden bu sarmalın bir ayağı son derece kararlı biçimde tasfiye ediliyor. Dolayısıyla PKK’nın varlık nedenini ortadan kaldıracak adımlar, belki de ilk kez atılabiliyor.
PKK’nın sadece devletle mücadele etmediği, özgürleştireceğini iddia ettiği halklara da büyük zararlar verdiği bundan sonra daha fazla aleniyet kazanacak. Eğer, söz konusu gerçekliği pekiştirecek adımlar hızla atılabilirse, hükümet siyasetin doğal seyri içinde Kürtlerin sorunlarının muhatabı olacak ve sorunların çözümü başta parlamento olmak üzere sivil alanlara taşınabilecek.
PKK’nın darbe girişimi sırasında durup sonra sanki yer yerinden oynamamış gibi eylemlerine, hem de şiddetini artırarak devam etmesinin nedeni bu telaş olmalı. Toplumda inanç, etnik köken, yaşam biçimi ya da başka özellikler nedeniyle açık ve baskıcı yöntemlerle ayırımcılık yapan sivil olan-olmayan idareciler yargıya teslim ediliyorsa, PKK’nın gerekçe bulması zor olacak.
Bu durumu PKK’nın idrak etmesi zor; onlar eylemlerini sürdürecek. Ancak PKK’nın arkasında duranların, destekleyenlerin bundan böyle elleri zayıflayacak. Bunu da, toplumsal sorunlara siyasi iktidarın doğrudan sahip çıkması ve sivil çözümler üretmesi sağlayacak.