CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü, “2019 İçin Strateji Planı”nın ilk etabıydı ve “Adalet ve Kalkınma Partisi”nin, “Adalet” ayağının çalınması hedefleniyordu.
(İktidar partisinin, neden özellikle “Adalet ve Kalkınma Partisi”ni telaffuz ederek bu hırsızlığa karşı tedbir almadığını da anlamış değilim.)
Bu plan çok önceden hazırlanmış, start için en uygun zamanı bekliyordu.
Nitekim Sayın Kılıçdaroğlu, Şirin Payzın’a “Bu fikri ilk duyduğumda çok hoşuma gitmişti” dememiş miydi?..
Ayrıca hoşuna gitmesi de çok doğal.
Hezimetle çıktığı her seçim sonrasındaki değişmez kaderi haline gelen parti içindeki “muhalefet kıskacı” 16 Nisan’dan sonra çok daha kararlı biçimde boğazını sıkmaya başlamıştı.
Daha beteri. “FETÖ ile iltisak” çemberi de hızla daralıyordu.
Zira, Enis Berberoğlu’nun mahkum olması durumunda, partinin bu “suç”taki rolünün tartışılması da kaçınılmazdı.
O zaman, “FETÖ’nün siyasi ayağını bulun” diye nasıl haykıracaktı?
Velhasıl, bu mahkeme kararından hemen sonra “İşte beklediğimiz an” dediler ve derhal, Kılıçdaroğlu, “Enis Berberoğlu’na adalet için” yollara düştü!
Üç hafta boyunca sadece bu yürüyüşün konuşulması için her şey yapıldı. Bu konuda CHP yandaşı medyaya da yoğun iş düştü.
Acar gazeteciler Kılıçdaroğlu’nun peşinde ayakkabı eskittiler ama sadece kemerinde yeni açılan delikle ilgilendiler, “Genel Yayın Yönetmenleri” için tek soru dahi sormadılar.
“Reklamın kötüsü olmaz” diyen CHP, bu “Adalet arayışına” alkış tutan Kandil’e, Pensilvanya’ya “Eyvallah” dedi, yürüyüşü kirleten PKK ve FETÖ temsilcilerine teşekkür etti.
Bu zehirli PR desteklerinin yetersiz kaldığı günlerde ise, bütün muhafazakar birikimini CHP emrine veren Bekaroğlu, “Peygamber yürüyüşü” gibi kasıtlı çıkışlarla yürüyüşü gündemde tutmak için yoğun destek verdi.
Nitekim, “liderlik” pekiştirilmiş, parti içindeki rakipler sindirilmişti.
“Casusluk” suçu ise Enis Berberoğlu üzerinde sabitlenmiş, etrafa yayılması engellenmişti.
Enis Berberoğlu bu yürüyüş için bal gibi kullanıldı. Hatta kurban edildi.
Nitekim bu “eylem”den sonra Can Dündar ne yazdı?
Kılıçdaroğlu “Adalet”i sahiplendi. Sıra, “Kalkınma”da. Şimdi de bu koz AKP’den alınmalı. İktidarın sırrı bu iki kavramda…
Kimler için adalet istendiğini aslında Can Dündar çok güzel anlatmış!..
Ama bütün “şer” odaklarına mavi boncuk dağıtmaları “Hayır” bloğunu 2019’a asla taşımaz…
Kılıçdaroğlu, kendisini 2010’da Genel Başkan, şimdi de “Lider” yapan FETÖ’ye fatura ödüyor olabilir. Ama bilsin ki, FETÖ’ye yaklaştıkça milletten uzaklaşmaktadır.
“15 Temmuz”gibi milletin en büyük ortak paydasında bile yer almayıp, FETÖ ile mücadele başlangıcını “alternatif darbe” ilan etti.
AK Parti’de, kokusunu gizlemeye çalışan FETÖ ayakları olabilir.
Muhalefetteki CHP ve MHP’nin tepesini gözüne kestiren bir örgüt iktidar partisini pas geçer mi?
Ama bir işgal girişimi olan 15 Temmuz’u, “Darbeye karşıyız” yuvarlamalarıyla geçiştirirken, darbecilerle mücadelenin başlangıcı olan 20 Temmuz’u “Darbe” diye nitelemek ve OHAL’in önüne gerilmek FETÖ’ye verilebilecek en hayati destektir.
Bırakın ayağı-bacağı; bu CHP, “FETÖ’nün odağı” olmuştur.
Referandumda “Hayır” diyen herkesin FETÖ’ye “Evet” diyeceğini düşünmek siyasi iflastır.
İpotekli kafaların bunu anlayabileceğini sanmıyorum ama…
Artık FETÖ’ye yüzünü dönen millete sırtını dönmüş demektir.