Dava görünümlü Sarraf tiyatrosu başlayınca eş zamanlı olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yakınları vergi cennetlerine para kaçırıyor" diyerek dekont sallamaya başladı. Salladığı şeyler, ticaret karşılığı olarak yurt içi bankalar arası havale-EFT işlemlerini içeriyordu. Bu da "İsviçre'deki banka hesapları" iddiası gibi yüzüne patladı. Üstelik hakkında iftira atmak ve ticari sırları açığa çıkarmak gibi suçlardan dava açılmış oldu.
Arkası getirilemeyen dolayısıyla iddia sahibini kötü durumda bırakan bu saçmalığın 2018'in ilk yarısında gerçekleşecek büyük kurultayı dahi etkileyebileceğini ve CHP'yi FETÖ'nün eline bakar duruma getiren Kemal Kılıçdaroğlu'ndan biran evvel kurtulmak gerektiğini düşünen epey CHP'li olduğunu da söylüyorlar. Anlayacağınız işler orada epey karışık.
Kılıçdaroğlu sadece CHP'nin sorunu olsa koy verip kenara çekilmek mümkün olabilirdi ancak kendisi FETÖ'ye iş takipçiliği yapmak suretiyle Türkiye için de bir güvenlik meselesi haline gelmiştir.
17-25 Aralık iddialarının tehdit ve şantajla rehin alınan Rıza Sarraf'a tekrarlatılması suretiyle yürütülen kumpas davasına FETÖ'cülerin eline tutuşturduklarıyla desteğe koşan Kılıçdaroğlu ve takipçilerinin yanı sıra; mütemadiyen "hukuk" hatırlatması yapan, "Türkiye rüşvet alanları yargılasaydı bugün ABD'deki operasyona karşı eli daha güçlü olurdu" şeklinde güya hakkı söyleyenler var bir de...
Bu arada, Sarraf'ın az ceza almak için Türkiye aleyhine ifadeye razı olduğunun cezaevinden yaptığı telefon görüşmesi kayıtlarında sabitlendiğini de hatırlatalım.
Mahkeme, görüşme kayıtlarını Elektronik Belge Erişim Sisteminden kaldırırken hukuksuz yolla üretilmiş olan 17-25 kumpas tapelerini mahkeme salonunda dinletmeye devam ediyor."Hukuk devleti" diyerek Batıyı örnek gösterenlerin çok iyi izlemesi gereken bir dava!
Türkiye ise temiz bir yargı süreci yürütüyor. Bu kadar geniş bir alana yayılmış, aileyi, komşuluğu, eğitimi, hayırseverliği hülasa toplumun tüm doğal kurumlarını suiistimal etmiş bir örgütle hukuki alanda mücadelenin zorluğu da cabası...
Hal böyle iken mail kutusuna düşen bir örnek "mağdur edildim" mesajlarını gazete köşelerine taşımak ve peşi sıra hukukun üstünlüğüne atıf yaparak FETÖ ile mücadelenin hukuksuz yürütüldüğünü ima etmek hakkaniyet değil olsa olsa uyanıklık göstergesidir.
Daha açık konuşalım; "Dört bakanı Yüce Divan'a gönderseydik bugün başımız ağrımazdı" yaklaşımı, FETÖ'nün 17-25 Aralık'taki iddialarını doğru kabul etmek ve onaylamaktır. 15 Temmuz'u yaşadıktan, AYM'den HSYK'ya kadar adaletle, hukukla ilişkilendirdiğimiz kurumlardaki FETÖ'cüleri teşhis ettikten sonra ve bu kumpas davası bugün ABD'de yeniden sahneleniyorken hala bu cümleyi kurmak, kendine yer edinmeye çalışan muhteris bir muhalif duruşu temsil etmektir ancak.
"Yazık bu CHP'ye!"
Kemal Kılıçadroğlu'nun zaman ayarlı belgeli rezilliğini kim nasıl değerlendirdi, şöyle bir bakın gazetelere. AK Parti'nin yeminli düşmanları arasında dahi Kılıçdaroğlu'na kırık not veren oldu.
Stüdyo efektiyle heyecan yaratıp merak uyandırmaya çalışması ve sonra da her şeyin fos çıkması değil, bu mizansenin Sarraf kumpasına denk getirilmesiydi asıl önemli olan. Altı ay önce FETÖ'cü hesaplardan paylaşılmış iftiraların bugün kullanıma sunulması yani.
Ama bazı köşeciler var ki "Tam da gündemi belirlemiş, iktidarı belgeyle, dekontla köşeye sıkıştırmışken Sarraf olayı patladı iyi mi! Yazık bu CHP'ye" diyerek Kılıçdaroğlu'nun dekont şovunun tam da Sarraf kumpasına ayarlı olduğu gerçeğini gizlemeye ve tabii CHP Genel Başkanı'nın iftiralarına gerçek süsü vermeye çalışıyor.