Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin ‘güya’ müttefiki olan ülkelere özellikle de ABD’ye “Ya Türkiye ya FETÖ” dedi. 15 Temmuz’dan bu yana tavrını kısmen değiştirmiş görünse de ABD halen FETÖ liderinin teslim etmek konusunda Türkiye’nin beklentilerini karşılayacak bir açıklama yapmış değil.
15 Temmuz akşamı daha Türkiye’de bile kimse ne olup bittiğini anlamamışken, 15 Temmuz Şehitler Köprüsü darbeciler tarafından tutulduktan iki dakika sonra, CIA’e yakınlığı ile bilinen düşünce kuruluşu Stratfor’un twitter adresinden yapılan paylaşımlar, ABD’nin darbe girişiminden sadece haberdar olmadığını darbenin azmettiricisi de olduğunu kanıtlar mahiyetteydi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım halkı darbeye karşı sokağa davet etmiş, Cumhurbaşkanı Marmaris’ten İstanbul’a doğru hareket etmişken yani aslında darbe kalkışmasının başarısız olacağı anlaşılmışken Stratfor’un Cumhurbaşkanı’nın uçağının koordinatlarını paylaşması, darbecilere “pes etmeyin arkanızdayız” mesajı vermekten başka bir şey değildi.
CIA’in her şeyi bildiği o saatlerde ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, “konuya ilişkin ayrıntılı bilgiye sahip olmadığını” iddia ederek “Türkiye’nin barış, istikrar ve devamlılık içinde kalacağını umuyorum” dedi.
İçinde darbe kelimesi dahi geçmeyen, yanmaz yapışmaz bir cümle...
ABD, tıpkı Sisi darbesini desteklediği gibi FETÖ darbesini de desteklediğini ilan etmiş oldu.
Ardından itiraf nitelikli şu meşhur açıklama geldi; ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Joseph Votel, “DAİŞ ile mücadelede işbirliği içinde olduğumuz askerlerin tutuklanmasından dolayı kaygılıyız” dedi. ABD Genelkurmay Başkanı Joseph F. Dunford’ın İncirlik Üssü’nün ardından Ankara’ya yaptığı ziyaret de, Votel münasebetsizliğini telafi edecek türden değildi. Zira ABD-Türkiye ilişkileri ABD’nin düşmanca tutumu ile zaten çoktan zedelenmişti. Göstermelik DAEŞ-PYD çatışmalarıyla eş zamanlı olarak Batı blokunda Türkiye karşıtlığı almış başını gitmişti.
ABD’nin iki eski Türkiye Büyükelçisi E. Edelman ve M. Abramowitz’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı istifaya davet etme küstahlığı, FETÖ liderini ABD’ye götüren Graham Fuller’in “Erdoğan’ın sonu geliyor” şeklindeki temenni nitelikli tahminleri, PYD ve FETÖ’ye aynı anda kol kanat geren ABD medyası ve düşünce enstitüleri falan... Zaten son iki yıldır Erdoğan düşmanlığı üzerinden Türkiye’yi bölgede ve kendi içinde zayıflatma hamlelerinin işaretlerini veriyordu.
***
15 Temmuz’da, ABD’nin irtibatlı olduğu FETÖ mensubu askerler kaybetti.
Ve şimdi anlıyoruz ki o askerler, Türkiye’nin güvenliği için değil PYD ile birlikte Demokratik Suriye Güçleri’nin (DSG) bir bileşeni olarak iş görüyormuş.
Suriye sınırımızın eleğe dönmesine sebep olan, DAEŞ Kilis’e roket atarken seyirci kalan, PKK Diyarbakır’da, Nusaybin’de, Cizre’de hendek kazarken göz yuman asker görünümlü teröristlerin tasfiye edilmesi, sadece FETÖ’nün çökertilmesi anlamına gelmiyor. ABD’nin PYD üzerinden giriştiği Suriye ve Ortadoğu dizaynının da bozulabileceğini gösteriyor.
Yani 15 Temmuz’u tersine çevirmemiz yetmiyor. “Türkiye’nin güvenliği Halep’ten başlıyorsa” şayet Suriye’nin kuzeyiyle ilgili kırmızı çizgilerimizin çiğnenmesine göz yumamayız. DSG adı altında PYD’nin Arap ve Türkmen bölgelerini işgal etme girişimine sessiz kalamayız.
DSG denen yapının neden Rakka’da değil de hep Suriye’nin kuzeyinde DAEŞ’e karşı başarılı olduğunun ve neden bu yerlerin Ahrar-u Şam gibi örgütler ve Türkmenler desteklenerek değil de PYD desteklenerek DAEŞ’ten alındığının DEŞ-PYD işbirliğine çıkmayan bir izahı yok.
FETÖ ve PKK’yı aynı anda kullanan ABD müttefiklerinden birini kaybetti. Ama yine de önümüzde epey zorlu bir etap var. Çünkü 15 Temmuz süreci Suriye özelinde devam ediyor.