Başkan Erdoğan'ın Türk Konseyi 6. Devlet Başkanları Zirvesi'ne katılımı dolayısıyla geçtiğimiz hafta sonu Kırgızistan'ın başkenti Bişkek'teydik. Üç gün süren ziyaret sırasında Erdoğan, hem Kırgızistan-Türkiye ilişkilerinin ekonomik ayağıyla ilgili hedefler yükseltti hem 17-25 Aralık'tan bu yana tüm seyahatlerinin ana gündem maddesi oluşturan FETÖ konusunu muhataplarına tüm detaylarıyla anlattı hem de Türk dünyası için birleştirici stratejik bir vizyon ortaya koydu.
Uluslararası siyasetin giderek sertleştiği, 'Batı ittifakı'nın çatırdamaya başladığı bir vasatta Türkiye her zaman sorun çözme ve ülkeleri birbirine yaklaştırma çabası içinde oldu.
Türk Konseyi 6. Devlet Başkanları Zirvesi'ne Özbekistan'ın katılımı Türkiye'nin bu hususi çabasıyla mümkün oldu.
***
Türk dünyası, SSCB'nin dağılması ve bu coğrafyanın bağımsızlaşmasından sonra ABD'nin ilgi alanına girdi malum. ABD'nin buralara ilgi duyması ile FETÖ'nün bu coğrafyaya girmesi de eş zamanlı oldu. Mezkur yapı böylece Türkiye'nin siyasi ve sosyal sermayesini de ABD'nin hizmetine sunmuş oldu.
Kırgızistan, FETÖ'nün bu coğrafyada en güçlü olduğu ülke. 20 civarında okulda 10 bin kadar öğrenciye ulaşıyorlar. Zaman içinde hatırı satılır bir ekonomik güce de ulaşmışlar. Türkiye'nin uzunca bir süredir FETÖ varlığıyla ilgili uyarılarda bulunmasına, bir gün sizin de başınıza bela olur demesine rağmen Kırgızistan, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra dahi konuyu hiç gündemine almamıştı. Ta ki yeni Cumhurbaşkanı gelene kadar.
***
Bugün artık Kırgızistan'ın FETÖ'ye yaklaşımı değişmiş durumda. Hemen ve hızlıca netice vermeyecek olsa da bu değişikliğin ilk göstergesi, açmak istedikleri bir okul için yeni yönetimden izin alamamış olmaları. Maarif ve Yunus Emre Vakfı'nın burada faaliyete başlayacak olması da FETÖ ile mücadele de önemli birer adım.
Ayrıca bu yapı, Afrika ve Türk dünyasında da gerek çocuklarını eğiterek gerekse ekonomik ilişki ağlarıyla siyasi ve askeri ve sivil bürokrasiye nüfuz etmiş durumda. Söz konusu ülkeler güçlü devletler de olmadıklardan, açıktan ve sert bir müdahale yerine 'sessiz' bir mücadeleyi tercih ediyorlar.
Türkiye için tatmin edici gözükmese de şunu artık söyleyebiliriz; FETÖ en güçlü olduğu yerlerde bile artık rahat değil. Türkiye'yi kaybetmek istemeyen bu ülkeler FETÖ'nün tasfiyesi için kendilerine göre bir yöntem geliştirmeye çalışıyorlar ve Türkiye ile işbirliğine açıklar.
Ayrıca Başkan Erdoğan, her ülkeye bu yapının söz konusu ülkedeki varlığını tüm yönleriyle tek tek masaya koyacak bir hazırlıkla gidiyor. Yani muhataplarına "olay bizde" gibi bir gevşek cevap hakkı tanımıyor.
***
Bir ülke, ne kadar zayıf olursa olsun, askeri ve ekonomik anlamda başka ülkeler üzerinde hakimiyet kuran güçlü devletlere karşı egemenliğini muhafaza etmek ister. FETÖ'nün bir istihbarat örgütü olarak kullanıldığı ve 15 Temmuz'da olduğu gibi operasyonel bir güce de ulaştığı tescillenmiş iken hiçbir ülke bu yapıyı gücünü, kapasitesini kırmadan içinde muhafaza etmek istemeyecektir.
FETÖ'nün açığa düşmüş olmasıyla birlikte kullanılabilirlik kapasitesini de zaten çok alt seviyelere düşmüş durumda. FETÖ elebaşının hala Pensilvanya'da oturabilmesinin ve ABD'nin bu yapıyı korumaya devam etmesinin bir sebebi "kullanıp attı" algısı oluşturmamak. Zira bu, ABD'nin kullandığı ve kullanacak olduğu başka yapılara karşı iyi bir imaj değil. Ayrıca Türkiye-ABD ilişkilerinin halihazırdaki seyri de FETÖ için şimdilik bir koruma kalkanı oluşturuyor.