Açtırma kutuyu söyletme kötüyü demişler... Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çarşamba günü grup konuşması tam olarak böyleydi. Kemal Kılıçdaroğlu'nun "FETÖ'nün siyasi ayağı" diye başlayan iddiasına ve eski Genelkurmay Başkanı İlker Bağbuğ'un, FETÖ'cülerin bombaladığı TBMM'yi FETÖ'ye yardımla itham etmesine karşı öyle bir konuşma yaptı ki, FETÖ'nün siyasi ayağı kimmiş, neymiş dünya alem bir kez daha gördü, işitti.
Kılıçdaroğlu, kendisini iyice gülenti haline getiren Kızılay çadırı yalanından sonra, öyle bir çıkış yapayım ki millet hem o rezaleti unutsun hem de "AK Parti'nin FETÖ'nün siyasi ayağı" olduğuna inansın diye düşündü, herhalde.
Oysa 10 sene oldu; gol diyerek vurduğu topları, hasmının en hızlı ve sert şekilde gerisin geri gönderdiğini öğrenmiş olmalı, öyle değil mi?
Öğrenmiş tabii ki. Ama Kılıçdaroğlu'nun stili bu. Kendisi siyasetteki yeni nesil virüs gibi. Ciddiye alsam mı almasam mı, acısam mı gülsem mi, cevap versem mi doktorun tavsiyesi uyup koyversem mi ikileminde bırakıyor insanı ve tam da yarattığı bu şizofrenik hal üzerinden yol alıyor.
Öyle olmasa şayet, kendisi için Baykal'dan boşaltılan CHP Genel Başkanı koltuğuna "aday olmayacağım" diye diye kurulmazdı. Az utanırdı...
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan tane tane anlattı, Baykal'a yapılan kaset kumpasından başlayarak CHP'nin nasıl adım adım FETÖ'nün siyasi ayağı haline getirildiğini. Kılıçdaroğlu'nun tahrik etmesi İyi de oldu bir bakıma. Türkiye'nin yoğun gündemi içinde FETÖ meselesine dönüp bakamıyorduk. CHP, İyi Parti ve Saadet'e ilaveten yeni kurulan bir partinin de katıldığı "KHK Mağdurları" korosu dışında, FETÖ'den bahis açan pek kalmamıştı. Anlayacağınız, FETÖ bahsi giderek "KHK mağdurları" tartışmasına hapsediliyordu.
Kılıçdaroğlu boyunu aşan laflar edince, Erdoğan da CHP'nin FETÖ yandaşlığı listesinden bir bukle söyledi sadece. Aklı olan bu konuda bir daha ağzını açmaz ama dedim ya, Kılıçdaroğlu gördüğümüzden ibaret değil. Yerin altında da bir o kadar var kendisinden. Yine konuşur, yine işitir, yine utanmaz, yine kızarmaz...
***
Kılıçdaroğlu, CHP'nin 6 okunu ulusalcı CHP'lilere karşı kendine kalkan yapmasını bildi. Koltuğu oturduğu andan itibaren CHP içindeki muhalifleri ya gönderdi ya da seslerini kesti. CHP teşkilatını, mezhebi asabiyenin ön planda tutulduğu bir şekilde yeniden dizayn etti. CHP'yi "merkezin solu" çizgisinden, "marjinal solun merkezi" haline getirdi. Daha ne yapsın; CHP'yi PKK'nın takdir ve teşekkür ettiği, FETÖ'cülerin akıl verdiği bir parti yaptı. Üstelik bu zaman zarfında ulusalcı tabanını da kaybetmedi.
İktidar yüzü göremese de Erdoğan karşıtlığını başat ideoloji haline getirerek, CHP tarihinde en yüksek oy oranlarına ulaştı ve en uzun süre ana muhalefet partisi olmayı başardı.
***
15 Temmuz darbesine kontrollü darbe, FETÖ'yü devletten temizlemek için çıkartılmış OHAL'e ise "asıl darbe" demiş birisinin Türkiye için siyaset yaptığını düşünecek değiliz herhalde. Meclis çatısı altında FETÖ tezlerini yayınlayan bir kişinin milli duygularla hareket ettiğine inanacak halimiz de yok.
Darbe gecesi tankların arasından sıvışarak darbeyi "güvenli bir evde" izleyen Kemal beyin, darbecilerin suikast için bastıkları mekandan halkı direnmeye çağırarak çıkan ve darbecilerin kuşattığı Atatürk Havalimanı'nda sabaha kadar darbenin püskürtülmesi için başkomutan olarak mücadele eden Erdoğan hakkında söylediklerini ciddiye alacak değiliz elbette. Ama vesile oldu; kaset kumpasıyla birlikte CHP'nin nasıl adım adım FETÖ'nin siyasi kolu haline getirildiğini, Kılıçdaroğlu ve CHP'nin FETÖ için gösterdiği yayarlılıkları hatırladık böylece. Tabii bu vesileyle Kılıçdaoğu'nun kendinden beklenmeyen 'tutunma başarısını' kime ya da neye borçlu olduğunu da...