15 Temmuz etkinlikleri çerçevesinde TRT’de, “Bir FETÖ gitti, bin FETÖ geliyor” diyen, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Köse’yi hedef tahtasına yerleştirmek işin ucuz polemik yönü…
Değerli akademisyenin sözü, bir tek açıdan eleştirilebilir: FETÖ bir yere gitmedi, renklenerek varlığını sürdürüyor.
Mesela, kamuoyunda Cübbeli Ahmet Hoca olarak tanınan Ahmet Mahmut Ünlü, Prof. Köse’yi üstelik ailesi üzerinden eleştiri yağmuruna tutmuş ama, 2019 yerel seçiminde CHP’li Ekrem İmamoğlu’nun Fatih gibi muhafazakar kesimin geleneksel oy deposu olarak tanımlanan bir ilçesinde rakibi Binali Yıldırım’dan fazla oy almış olması, hala büyük bur soru işareti olarak varlığını koruyor.
Bu millet, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 15 Temmuz saldırısından sonra lütfedip (yeri gelmişken, Diyanet bünyesinde FETÖ ile mücadelenin rakamsal sonuçlarına ulaşmak mümkün müdür) hazırladığı raporla “batıl” olarak adlandırılan FETÖ ve elebaşının yayınlarına yıllarca çıtını çıkarmamış, şöyle yüksek sesle “ne diyorsun o’lum sen” dememiş karakterleri tanıyarak yaşıyor…
FETÖ’nün tetikçi yayın organları olarak bilinen STV ve Zaman, devlet tarafından susturulduktan sonra 50 yıldır “Risale-i Nur”u ana yayın zemini olarak ilan etmiş bir cemaat yayın organının nasıl devreye girdiğini görmedik mi? O yayının başındaki zatın kripto kimliği, Bediüzzaman için her zaman yüksek sesle konuşan bir cemaatin onayı ile orada duruyor…
Cemaatler, kendilerine dönük FETÖ zeminli uyarıları, sert tepkiler ve bu konuda konuşan akademisyenlerin susturulmasına dönük manevralarla ile karşılayacaklarına, içlerine bakmak zorundalar...
Amerikan emperyalizminin, bağlantısında İngiliz ve Alman istihbaratlarının cemaatler, dini-etnik yapılanmalar çerçevesinde nasıl bir örümcek ağı oluşturdukları ortadayken, kaba polemik lisanıyla meselelerin ört-bas edilmesine izin vermek mümkün müdür, hayır.
TSK’nın generallerinin yarısını ele geçirmiş bir casusluk teşkilatı olarak FETÖ’nün, yalnız kendi çizdiği hareket sınırları içinde kaldığını, başka hiçbir cemaate sızmamış olduğunu düşünmemiz için elimizde bir tek gerekçe yok, aksini düşünmek için ise, çok fazla var. (TSK bünyesinde binlerce kripto FETÖ varlığını korurken “Yeni darbeyi Kemalistler yapacak” lafları hangi cemaatlerin bünyesinde pişirildi, izlemedik mi?)
· İSTİFA ET HOCA, ELİNİ TUTAN MI VAR…
Bakın, Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof.Dr. Ahmet Yaramış hem de 15 Temmuz’un idrak edildiği bir günde yaptığı konuşmada, nedamet getiren FETÖ’cü için (neredeler, daha henüz bir tek örnek göremedik) af talep etti, meseleyi üstelik, “sosyal yara” olarak adlandırdı. Sert tepkiler üzerine pişman olduğunu ifade edip, “Cumhurbaşkanımız isterse istifa ederim” diyor, ne zamandan beri istifa müessesi atama makamının isteğine bağlı hale geldi, yeri geldiğinde, basarsın istifayı gidersin, hepsi bu… Bakın, hakkında yapılan atamayı askerlik onuruyla bağdaştıramadı, TSK’nın en seçkin amirallerinden biri olarak bastı istifayı gitti Cihat Yaycı, budur…
· 15 TEMMUZ YÖK’TE YAŞANMADI SANIYORUZ…
Lafı uzatmayacağım, değerli meslektaşlar da dikkati çektiler, önümüzdeki dönemde üniversitelerde pek çok kripto çıkışlar ile karşılaşacağımız açık bir gerçek…
YÖK Başkanı Prof.Dr. Yekta Saraç’tan şahsını ve kurumu hiç töhmet altında bırakmadan son derece basit bir soruyla bir bilgi rica ediyorum:
17/25 Aralık 2013 ve hassaten 15 Temmuz 2016 sonrasında üniversitelerimizdeki FETÖ’cü kadrolara karşı kaç soruşturma yürütüldü, savcılardan gelen soruşturma yazılarının kaçı hayata geçirildi ve 7 veya 4 yıl içinde akademik kadrolarda temizlik gerçekleşti mi, gerçekleştiyse, rakamlar ile nasıl oldu?
Hepsi bu… Önce rakamlar ve son durum
Biz yıllardır, “her kurum için FETÖMETRE” derken bunu söylemeye çalışıyoruz…
· “BESLEME BASIN” DA DEVREDE…
Konuya, şu cümleler ile 12 Eylül 2016 ve “Yeni darbenin cephesi: Medya ve STK’lara dikkat” başlıklı yazımızda dikkat çekmişiz:
“1983 yılında ABD’de, “dünyada demokrasiyi güçlendirme”(!) amacıyla kurulmuş National Endowment for Democracy (NED) isimli “yarı-özerk görünümlü ABD hükümet kuruluşunun”, beraberindeki Freedom House, USAİD gibi kurumlarla, Mısır’daki Sisi darbesinin tezgahına milyonlarca dolar aktardığı bir dünyada alarm seviyemizi yükseltmemiz gerekiyor.” (1)
Dört yıl sonra gerçek bir üstelik Amerikan raporuyla karşımıza dikildi. Center for American Progress raporunda kendilerinden olmayan herkesi “yandaş” olarak suçlayanların, Amerikan-Avrupa parasıyla yayın yapan “emperyalist beslemesi” oldukları ortaya çıktı, bunların memleketten kaçan türleri de Almanya’dan aldıkları paralarla caka satarlar biliyorsunuz…
Medya ve Sivil Toplum Kuruluşları STK’ların mali yapılarıyla ilgili şeffaflık kanunu… STK’ların ve haliyle tüm cemaatlerin de para kaynakları ve akışı şeffaflaşmalıdır.
Bu anti-demokratik değil, aksine demokrasiyi koruma kavgasıdır…
Bakalım, hangi medya, hangi anlı-şanlı STK veya cemaat, kimlerin parasıyla hareket ediyormuş, görelim…
(1)
https://www.star.com.tr/yazar/yeni-darbenin-cephesi-medya-ve-stklara-dikkat-yazi-1141373/