Dindarları tamamen imha edebilmek için FETÖ’den ince tüyolar alan darbeciler, bu “stratejik(!) yardım” karşılığında, TSK’dan ve diğer kurumlardan kovulanların yerine işbirlikçi Fetullahçıları yerleştirdi. 15 Temmuz hıyaneti TSK’da böyle mayalandı.
28 ŞUBAT MİLLETE İHANET FETÖ'YE DELALET (3)
Fetullah Gülen’in cemaat görünümlü hıyanet örgütü İngiliz taktikleriyle çalıştığı için başlangıçta; 28 Şubat ile doğrudan irtibatı kurulamadı. Hatta onlar da “mağdur” numarası yaptı.
Oysa TSK’daki darbecilerin, Fetullah Gülen ile ilişkisi çok daha derindi ve 28 Şubat darbesi de bu “derin işbirliği” üzerine bina edilmişti.
TSK hizmetine 1972 yılında başlayan 5 yıl Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanlığı yapan emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, “Fetullah Gülen, 1959’da Özel Harp Dairesi’nde görevlendirildi” diyor.
1980 döneminde İzmir’de yanlışlıkla tutuklanması üzerine bizzat Kenan Evren’in telefonu ile serbest bırakılmasından, bu “hizmet”in geçici değil, “gelişici” olduğu anlaşılıyor.
40 yıllık arkadaşı Latif Erdoğan’ın da anlattığı gibi Fetullah Gülen, gençliğinden bu yana Kemalist maskeli darbecilerle irtibatlıolarak Haçlı-Siyonist ittifak emrinde çalışmış, bununla daövünmüştür.
28 Şubat sonrasında da “saha”daki görevini tamamlamış ve “merkez”e alınarak, 200 ülkedeki hizmet(!) ordusuyla görevine devam etmiştir.
KİRLİ DARBENİN MÜTTEFİKLERİ
1959’da Genelkurmay’ın en hassas noktalarında görev alan, 80’lerde askerlerle ilişkisi; artık devlet başkanı olan Evren’i seferber edecek seviyeye tırmanan Fetullah Gülen’i, 28Şubat’ta darbeciler tanımayacak ve “cemaatçılara”da tavır alacak öyle mi?
Tam aksine ortak çalıştılar…
28 Şubat darbesinin başarıya ulaşması için Kemalist darbecilerin dindarlara karşı açtığı savaşta, Fetullah Gülen’in; içeriden(!) vereceği tüyo ve taktiklerçokönemliydi.
Çünkü dindarları tanımıyor, onun için de sık sık rezil oluyorlardı.
Kesin sonuç(!) için dindarların dünyasını iyi bilen bir “devşirme”ye ihtiyaçları vardı.
Fetullah Gülen, darbecilere taktik vermekle kalmadı, “Başörtüsü furuattır”gibi ısmarlama “fetva”larıyla “damardan”destekledi.
Hatta, Refahyol hükümetini indirmek için baskıların ayyuka çıktığı bir dönemde, “Beceremediniz artık bırakın”diyerek, “Bu hükümet, muhafazakâr kesimin desteğini de kaybetti” mesajıyla, Sincan’da yürütülen tanklardan daha etkili oldu.
FETÖ’nün bu “nitelikli”hizmetlerine karşılık, TSK ve diğer devlet kurumlardan kovulan dindarların yerine Fetullahçılar yerleştirildi.
“Paçanızdaki tozla teyemmüm edin; namazı îmaile kılın, cumaya gitmeyin, içki içmekten çekinmeyin, eşinizin başını açın, balolarda dans edin” takıyyeleri, zannedildiği gibi; 28 Şubatçı komutanları kandırmak için değil, komutanları; “Dindarların yerine yine dindarlar geldi” eleştirisinden korumak için, millete karşı yapıldı.
FETÖ, RAKİPLERİNİ İMHA İÇİN TSK'YI KULLANDI
Daha 90’lı yılların başında, yeni palazlanmaya başlayan ZAMAN gazetesine abone bulmak için, 5 adet Türkiye gazetesi abonesine Türkiye’yi bıraktırıp ZAMAN’a abone eden elemanlarına bir Cumhuriyet altını hediye etmiş, 20 abone bıraktırmayı başaranı(!) ödül olarak umreye götürmüşlerdi.
İşte 28Şubat, FETÖ’nün bu; “yolunu temizleme operasyonu”nun asker eliyle kurumsallaşmış halidir.
Bizzat komutanlar eliyle, FETÖ’nün; faaliyet gösterdiği bütün sektörlerde önü boşaltıldı. Rakip olarak gördükleri bütün muhafazakâr müesseseler “irticacı”kategorisine sokularak, boykot çağrılarıyla yıpratıldı ve yok edildi.
Yine bu “derin” işbirliği sayesinde, 28 Şubat darbesi, FETÖ’cü hakim ve savcılar tarafından 20 yıl savsaklandı, sonra da birkaç “tetikçi”ye verilen “teorik ceza”larla geçiştirildi.
Kemalist darbecilerle-FETÖ hainlerinin 28 Şubat’taki bu kirli ilişkisinin ürünü, 19 yıl sonra 15 Temmuz işgali olarak ortaya çıktı.
GÜÇLENİNCE DÜĞMEYE BASTILAR
Peki bu ortaklık ne zaman bozuldu?
At gözlüklü paşalar, TSK’ya yerleştirdikleri işbirlikçi Fetullahçıları hiç tanımadıkları için rahat kontrol edebileceklerini düşünüyorlardı.
Oysa izleyen yıllarda, “hizmet” maskesiyle iktidarın da namütenahi desteğini alan FETÖ, kamuda ve özel sektörde hızla örgütlendi.
İnce kumpaslarla, Emniyet ve Yargıbaşta olmaküzere bütünkritik noktalar ele geçirildi.
Sahte “bilirkişi raporları”için sık sık işleri düşecek olan TÜBİTAK’ı bile işgal etmişlerdi.
Yıllar önce merhum Hasan Karakaya’nın, TÜBİTAK’ta FETÖ mobbingine maruz kalan oğlu için Ekrem Dumanlı’ya kaç defa yalvardığına ama hiçbir şeyin değişmediğine bizzat şahidim.
Artık herkesi sinek gibi görüyor, istedikleri anda ezebileceklerini düşünüyorlardı.
“Paralel devlet” hedefini çoktan geçmiş, devleti “paralel”yörüngeye itmişlerdi.
O halde daha neyi bekleyeceklerdi!..
“Vaktidir” dediler ve takvimler 25 Temmuz 2008’i gösterdiğinde, TSK’da kontrolü tamamen ele geçirmek üzere düğmeye bastılar.
Şeytanı şaşırtan hilelerle süslübu operasyona “vesayetten arınma” görüntüsüvererek, medya ve siyaset dünyasından da destek aldılar.
Devlet dairelerinden okullara hatta askeri lojmanlara kadar her yerde yaşanan başörtüsü zulmü
28 Şubat darbesinin sembolü olmuştu. Bu ve benzeri zulümlerin sorumlusu, “Başörtüsü furuattır” diye fetva (!) veren Fetullah Gülen’dir.
Namlu kendilerine dönünce…
Temizlik kampanyası, üç yıl sonra “Genelkurmay Başkanı”na kadar uzandı.
6 Ocak 2012 tarihinde tutuklanan İlker Başbuğ, cezaevine giderken, “Türkiye Cumhuriyeti’nin 26. Genelkurmay Başkanı, terör örgütü kurmaktan ve yönetmekten tutuklandı. Takdir yüce Türk Milletinindir”diyerek vahamete dikkat çekiyordu ama pek anlamı kalmamıştı.
Sayın General, “terör”den tutuklanmanın haklı şaşkınlığını yaşarken, geçmişte; tek suçu(!) dindarlık olan kahraman askerleri, “irtica örgütü kurmaktan”, her türlü özlük haklarını gasp ederek dünya cezaevine soktuklarını hatırladı mı bilmiyoruz.
Ama zalime yardım edenin, aynı zulmü yaşamadan ölmeyeceğini iyi biliyoruz.
Nitekim; “Bir zalime yardım edene, Allah o zalimi musallat eder” hadis-i şerifi bir kere daha tezahür etmiş, inandığı gibi yaşayan Müslümanları “en büyük tehlike” görüp tasfiye edenler, ortakları tarafından hapse gönderiliyordu.
Hâlâ FETÖ’yü anlayamamışlar!
Ne gariptir ki Sayın Başbuğ’un, “Ergenekon’dan Çıkış” isimli son kitabındaki iddiaları, başka bir amacı yoksa; kendisine ve silah arkadaşlarına kumpas kuran bu yapıyı hâlâ tanıyamadığını göstermiştir.
“FETÖ’nün Ergenekon operasyonundaki hedefi TSK’daki Aleviler’di”demek, FETÖ’yü aklamaktır.
“28 Şubat’ta, TSK’daki FETÖ yapılanmasını fark edemedik”ifadesi de asla doğru değildir.
Selefleriniz, Fetullahçıları işbirliği için TSK’ya aldı ve özenle kolladı. FETÖ, sizin sayenizde dallanıp budaklandı; her yerinizi sardı.
Ama siz tehdidi “irtica” ufuklarında aradığınız için yanı başınızdaki hainleri, kolunuza kelepçe takıncaya kadar göremediniz.
“Biz bu konuda iktidarı uyardık, ‘Çok büyütüyorsunuz’ yanıtı aldık” ifadeniz de “Şecaat arz ederken…” türündendir.
Dindarları tasfiye etmek için çöplerinde hatta yatak odalarında “kanıt” arayan generaller, yan odada Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkma planları yapan FETÖ hainlerini görememeyi nasıl becerdi acaba?
Oysa durum farklıydı. 28 Şubat’ta, “ortak düşman”a birlikte ateş etmenin cazibesiyle kapanan gözleriniz, FETÖ namluyu size döndürünce açılmıştı.
FETÖ’cülerin yerini kim dolduruyor?
Bugün “Kemalist-laik” kesimin sergilediği “ateşli FETÖ karşıtlığı”nın sebebi çok farklı.
Onlar FETÖ’ye, inancımızı tahrif etmeye veya Türkiye’yi yedi düvele peşkeş çekmeye kalkıştığı için tepki göstermiyor.
15 Temmuz karşıtlıkları da 27 Mayıs, 12 Eylül ve özellikle de 28 Şubat darbelerine de karşı oldukları anlamına gelmiyor.
Onların öfkesi, 28 Şubat’ta besledikleri kargalar, semirince gözlerini oyduğu içindir.
ABD düşmanlıkları da 15 Temmuz’dan, terör kuşatmasına kadar bütün hıyanetlerin mimarı olduğu için değil, Türkiye’deki “geleneksel müttefiki”ni bırakıp FETÖ’yü tercih ettiği içindir.
Güya, “Suriye’deki PKK”ya silah verdiği için eleştirdikleri ABD, “Türkiye’deki PKK”yı 30 yıldır kucağında beslerken, “Bizim çocuklar” dedirtecek kadar yakın olmakta bir beis görmemişlerdi.
Bu “gerekçe” farkı, çok önemli bir ayrıntıdır, ileride farklı gelişmelere sebep olabilir.
Bugün, “TSK’daki FETÖ’cülerin temizliği” konusunda, Kemalistlerle devlet arasındaki mutabakat, boşalan kadroların kimlerle doldurulacağı hususunda da geçerli mi acaba?
Zira…
Bundan sonra TSK başta olmak üzere bütün devlet kurumlarındaki istihdam sürecinde, liyakatten sonra her türlü siyasi, ideolojik ve etnik önyargıyı bir kenara bırakıp, bize yeni 15 Temmuzlar yaşatmayacak sahih ve samimi bir inanca sahip olanları tercih etmek zorundayız.
Aksi taktirde, yeni darbelerle veya farklı harflerden oluşan yeni FETÖ’lerle uğraşmaya devam ederiz.
VESAYET GİTTİ Mİ, DARBELER BİTTİ Mİ?
Vesayetçiler önemli ölçüde güç kaybetti. Ancak AK Parti iktidarının ilerleyen yıllarında atılan “Karargah rahatsız” manşetleri ve “Sözde değil özde laik başkomutan”beyanatları, vesayetin hâlâ ölmediğini göstermektedir. Nitekim Ertuğrul Özkök, 28 Şubat’ın hâlâ tarafı olduğunu ve savunduğunu yazmış, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha iki gün önce hatırlattığı “411 el kaosa kalktı” manşetini yine savunmuş, aksine; “siyasilerin din istismarı”ndan yakınmıştır! Bunların bugün, siyasi iradeye zoraki itaat etmesi ölçü değildir. Kendileri dışındaki herkesi “rejim düşmanı”olarak görme alışkanlıklarından vazgeçmedikleri sürece, fiilî durumdan kaynaklanan “demokrasiye saygı”görüntüleri, sadece takıyyedir. Demokrat olduğunu iddia edenler ve eski mağdur kesimler, “Bir daha yaşanmaz”rehavetinden çıkamazsa, Sisi gibi katillerle sarmaş dolaş olan bir dünyada, bu darbeci zihniyetin “nostalji”si,buldukları ilk fırsatta depreşecektir.
-BİTTİ-