Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Putin arasında St. Petersburg’taki zirveden sonra iki ülke arasındaki ilişkiler, eskiye nazaran daha da ileri bir noktaya taşınıyor. 15 Temmuz darbesinden sonra Erdoğan’ı arayan ilk liderlerden birinin Putin olması, Erdoğan’ın Cumhuriyet tarihinin en büyük tehlikesinden sonra ilk olarak Rusya’yı ziyaret etmesi, her iki tarafı da duygulandırdı. Bugün Türkiye-Rusya ilişkileri, güven ve samimiyet açısından daha sağlam bir zemine oturuyor.
Bilindiği gibi 24 Kasım 2015’te jetlerimiz tarafından bir Rus uçağı düşürülmüş ve iki ülke arasındaki ilişkiler büyük hasar görmüştü. FETÖ’nün, içeride ve dışarıda AK Parti iktidarını zora sokma, bunun üzerinden Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak isteyen hasımlarımıza koz verme adına neler yaptığı, yapabileceği ortaya çıkınca, bu uçak düşürme olayı için de, “acaba bunda da parmakları var mı?” sorusu akıllara takıldı.
Rusya’da iş adamlarına seslenen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin’in yanında, “Fetullahçı Terör Örgütü’nün ve arkasındaki güçlerin, ülkelerimiz arasındaki ilişkilere de kastettikleri bugün çok daha iyi anlaşılıyor” dedi. Ben, Türkiye-Rusya ilişkilerinin bu kadar hızlı ve eskiye nazaran daha da ileriye götürülmesini, Rusya’nın “FETÖ kumpası” konusunda ikna olmasına bağlıyorum.
Bugün, uçak düşürme hadisesi içinde olan pilotların bazıları FETÖ üyesi oldukları iddiası ile gözaltında.
F. Gülen ABD’ye gittiğinden beri Türkiye aleyhinde bir şer şebekesinin taşeronu olarak çalışıyor. Bunu bugün daha iyi anlıyoruz. 15 Temmuz darbe girişimi, F. Gülen’in, ihanette hiçbir sınır tanımadığını gösterdi. Bizim evlatlarımıza nasıl bir hainlik; masum vatandaşların üzerine tank sürdürebilir, helikopterden yaylım ateşi açtırabilir? Bu nasıl bir canavarlaştırma.
Ayrıca dikkat edilsin. Sıradan bir darbe ile karşı karşıya da değiliz. Darbenin planlaması uzun yıllar boyunca yapılmış, Cumhurbaşkanının yaverlerinden, komutanların emir subaylarına kadar her şey düşünülmüş. Saldırı, hükümete ya da Cumhurbaşkanına yönelik de değil. Türkiye’yi ayakta tutan bütün kurumlar saldırının hedefi: TBMM, Cumhurbaşkanlığı, Genelkurmay, Polis Özel Harekât, siviller; bütün Türkiye, milletimiz, devletimiz hedef seçilmiş...
Üç yıl öncesine gittiğimizde gördüğümüz şudur: Darbeden önce ilk hedef, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığının engellenmesi, ardında da Türkiye’nin koalisyon hükümetlerine mahkûm edilmesi...
Bu noktaya da aşama aşama gelindi. 7 Temmuz 2012’de Mit müsteşarını tutuklama hamlesinin ardından, Gezi olayları, 17/25 Aralık, Ocak 2014’te MİT TIR’larının durdurulması. Yerel ve genel seçimlere müdahale ve cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ın yenilmesi...
FETÖ, gerçekten 40 yıllık bir hazırlıkla, yargı, emniyet ve silahlı kuvvetlerin içine sızarak hazırlanmış küresel bir işgal projesi. Önceleri şu soru ile karşı karşıyaydık: F. Gülen, ABD’ye gidince mi işgal projesinin parçası oldu, yoksa baştan beri mi işin içinde? Her geçen gün öğrendiklerimiz Gülen’in en baştan projenin bir parçası olduğu.
Mahmut Övür, Sabah gazetesinde 19 Ocak 2014’te, 1971 yılında Vehbi Koç’un evinde dönemin MİT Müsteşarı Fuat Doğu, Yaşar Tunagür ve Fethullah Gülen’in buluştuklarını yazdı. CIA-MİT ilişkilerinin çok güçlü olduğu bir dönemdeki bu toplantı şimdiye kadar yalanlanmadı...
Gülen’e ABD’de oturma iznini CIA yöneticileri sağladı. Avrasya coğrafyasındaki okullar üzerinden CIA geniş bir çalışma alanı buldu.
Putin bunu bildiği için uçak düşürmedeki FETÖ kumpasını görmekte tereddüt etmemiştir...