Bu köşeyi düzenli okuyanlar yazdıklarımın hepsinin teker teker çıktığını bilirler. Ben kimileri gibi kuru sıkı atmam, ne yazdıysam hayata geçer. İşte Fethullahçı terör örgütünün en önemli finansörlerinden biri Akın İpek hakkında tutuklama kararı verildi ve yurtdışına kaçtı. İşte mahkeme kararıyla terörizmin finansörü ilan edilen bu adamın tüm şirketlerine hukukun gerektirdiği gibi kayyum atandı. Bu kararın AK Parti ya da Cumhurbaşkanlığı ile de zerre ilgisi yoktur. Bilakis bu kararı veren savcılar ve hakimler genelde ülkücü ve Atatürkçü isimlerdir. Siyasi görüşten bağımsız olarak evrensel hukukun gereği uygulanıyor. ABD’deki hukuk makamları da Pablo Escobar’ın şirketlerine kayyum atamıştı. Hatta kağıt üzerinde Escobar’ın gözükmeyen kimi şirketlere bile Escobar’la intisaklı olduğu şüphesiyle mahkeme kararıyla el konuldu ABD’de.
Bu arada kimilerinin överek uzlaşmak istediği Ali Bulaç benim bu yazıyı kaleme aldığım saatlerde diğer bir yasadışı FETÖ kanalı olan Samanyolu Haber’de FETÖ’yü savunma amacıyla Recep Tayyip Erdoğan’ı zalim ve diktatör ilan etti. Erdoğan’a hakaretler yağdırıp tehditvari konuştu. Hala birileri FETÖ’cü Ali Bulaç’la uzlaşmayı istiyor mu? 7 Haziran’dan sonra Tayyip Erdoğan’ı arkadan hançerleyenlerin başında gelenlerden Aydın Doğan muhibi Abdülkadir Selvi, Bulaç’la kanka olmak isteyebilir ama namuslu duruşlarını yakından tanıdığım Yeni Şafak’ın sahibi Albayrak Ailesi’nin bu rezaleti reddedeceğine adım gibi eminim. Albayrak Ailesi’nin Tayyip Erdoğan’ın tutuklanması için aktif çaba gösteren FETÖ tetikçisi Ali Bulaç’ın manşete çekilmesinden rahatsız olduğuna da eminim. Gerçek anlamıyla bir toplumsal uzlaşma çağrısından biz de yanayız ama Ali Bulaç ve Deniz Ülke Arıboğan gibi tuhaf ilişkiler ağına batmış tiplerle uzlaşılamaz. Benim içinden çıktığım Müslüman muhafazakar kesim ile Atatürkçülerin ve ülkücülerin müşterek değerler etrafında uzlaşmasını 3 yıldır ısrarla savunuyorum. Gezi’ye de katılan CHP’lilerin ve MHP’lilerin kardeşimiz olduğunu, hepimizin tek düşmanının Gezi provokasyonunu da yaratan Fethullahçı çete olduğunu hep ifade ettim. Atatürkçü ve ülkücü yurttaşlarımızın iktidar tarafından dışlanmaması gerektiğini defalarca yazdım. Nitekim şu an yargı kurumlarımızda muhafazakarı, solcusu, Atatürkçüsü ülkücüsü ile gerçek bir toplumsal uzlaşma var. Hep birlikte FETÖ ile mücadele ediliyor. Bu kesimler arası toplumsal uzlaşma daha da derinleşmeli. Fakat FETÖ’cü Ali Bulaç’la uzlaşmayı savunan Abdülkadir Selvi gibilerle mücadele etmekten asla kaçınmam. Ayrıca Selvi, Aydın Doğan tarafından rehin alındığını bu süreçte ispatladı ve bizim camia nazarında itibarı tamamen bitti. Kendi gazetesinin patronlarına hakaret eden Aydın Doğan aleyhine tek kelime etmedi Selvi. Gazetesi Yeni Şafak manşetten Aydın Doğan ile kavga ederken Selvi devekuşu gibi kafasını kuma soktu. Son olarak Cumhurbaşkanımıza alenen yalancı diye iftira atan Aydın Doğan ile ilgili tek kelime eleştiri getirmedi, tıpkı Akif Beki ve Karaalioğlu gibi. Yeri geldi mi hem Recep Tayyip Erdoğan’a hem de Ethem Sancak’a da her türlü ağır lafı eden Selvi’nin konu Aydın Doğan olunca dut yemiş bülbüle döndüğünün herkes farkında. Kabataş’taki gerçek bir mağduriyete saçmalıklar ekleyip hepimizi zor duruma düşüren malum gazeteci grubu bunlar. Şimdi de bu yalanları konusunda utanmadan bana saldırıyorlar...
13 ve 15 Temmuz 2015’te de yazdığım gibi Gezi olayları sırasında Kabataş’ta Zehra Develioğlu’nun sadece başörtülü olduğu için taciz edildiğine ve tartaklandığına şüphe yoktur. Cumhurbaşkanımızın da haklı olarak ifade ettiği budur. Abdülkadir Selvi gibi gazeteciler ise 80-100 tane üstü çıplak, deri maskeli, deri eldivenli adamlar gibi aptalca kurgular üreterek rezalete imza attılar. Sakın bu saçmalıklar bağlamında Cumhurbaşkanımızın ismini kalkan kullanmaya çalışmayın. Kabataş mağduriyeti gerçektir ama 80-100 üstü çıplak deri eldivenli, deri maskeli lafları bir kurgudan ibarettir. Aslında bütün bu malum gazeteci grubunun şefi olan Mustafa Karaalioğlu da bu 80-100 deri maskeli adam saçmalıklarının farkında. Ben dürüst adamım, o kurgu manşetin Karaalioğlu görmeden basıldığını ve manşeti sabah gören MK’nın öfkeden deliye döndüğünü biliyorum ama hala bu kurguyu savunuyor Karaalioğlu. Çünkü sorumluluk onun. Kabataş’ta gerçekten mağdur olan Develioğlu Ailesi bu saçma manşet yüzünden sonrasında bir kez daha mağdur oldu. Kendi söylemedikleri ve muhafazakar gözüken bu gazetecilere ayıp olmasın diye inkâr edemedikleri bu saçmalıklar yüzünden Develioğlu Ailesi bir kez daha mağdur edildi. Fakat Zehra Hanım’ın başörtülü olduğu için tartaklandığı bir gerçektir.