İçeride azgınlaştırılmış bölücü terör örgütü PKK’nın saldırıları ve FETÖ ihanet örgütünün 15 Temmuz darbe teşebbüsünün yaraları, dışarıda bir Suriye gailesi var.
15 Temmuz darbe teşebbüsünü bastıran milletimizin cesaret, asalet ve kahramanlığı, sadece hainlere bir cevap değil, aynı zamanda meşru idareye ve demokrasiye sahip çıkmaktı. Güzel bir hava, birlik ruhu doğdu, kucaklaşma ve uzlaşma atmosferi yakaladık.
Şimdilerde ise bu atmosferin dağılması endişesini taşıyoruz. İkinci plana atılan siyasî yaklaşımlar yeniden depreşiyor, Yenikapı ruhunun terk edilmekte olduğuna dair emareler belirginleşiyor.
Asıl sıkıntı ise FETÖ denilen kanlı terör örgütüyle mücadelede çoğalmaya başlayan haksızlıklar ve bunlara dair şikâyetlerdir. 15 Temmuz darbe girişimindeki canavarlığı gördükten, FETÖ’nün PKK ve DAEŞ’le hain işbirliği ortaya çıktıktan sonra bu örgütün elebaşısına, yöneticilerine, darbeci askerlerine, onlara yardım ve yataklık edenlere en ağır cezalar verilmeli, merhamet ve müsamaha gösterilmemeli...
Fakat milletimizin 15 Temmuz’da sergilediği civanmertlik ve asaletten uzak bir jurnal, bir asılsız ihbar ve fitne dalgası var. Meğer çıfıt çarşısında dolaşan, kişilik bozukluğu içinde olan ne tipler varmış... Adam profesör, rektörlük seçiminde karşısına aday olarak çıkacak hesabıyla arkadaşını FETÖ’cü diye ihbar ediyor. Adam bürokrat, daha önce takıştığı insanı ihbar ediyor. FETÖ ile hiç alakası olmamış ya da geçmişte toplumun büyük çoğunluğu gibi karınca kararınca destek vermiş ama bilhassa 25 Aralık’tan sonra Gülenistlerden tamamen kopmuş insanlar, şu anda geniş bir mağdur kitlesini oluşturuyor. Terör örgütü üyesi olmak gibi onur kırıcı bir damga yemenin ezikliğini yaşıyorlar. Hükümet, yargı, siyaset kurumu ve toplum olarak kripto FETÖ’cülerin de parmağının olduğu bu zulmü seyredemeyiz.
Nitekim Sayın Cumhurbaşkanı Çin dönüşünde, “at izi ile it izi karıştırılıyor” çıkışını yapmak zorunda kaldı. Çok yerinde ve zamanında bir çıkış bu. Dileriz ilgililer ve yetkililer bu çıkışı, “at izi ile it izini karıştırmayın” ikazı olarak anlar...
Tekrar ifade edeyim, demokrasiye kast eden, Meclis’i bombalayan, masumların üzerine tank süren, helikopterden, savaş uçaklarından ateş eden, bomba atan darbeci hainlere en ağır ceza verilmeli. 241 şehidin kanı yerde kalmamalı. FETÖ’nün iç yüzünü bile bile mali destek veren, F. Gülen’in safında devlete meydan okuyan, Feto’nun talimatları ile meşruiyetin, hukukun dışına çıkanlara hak ettikleri cezalar verilmeli.
Ancak suç ile ceza arasında bulunması gereken adil denge mutlaka korunmalıdır. FETÖ ile mücadelenin, AK Parti’nin yıpratılması zeminine kaymasına göz yumulmamalıdır. Adalet diyen bir iktidar partisi döneminde, adalet duygularının hoyratça zedelenmesine asla fırsat verilmemelidir. Gözaltında işkence ve kötü muamele lekesi, bu iktidara asla sürülmemelidir.
FETÖ ile mücadeleyi savsaklamak, sulandırmak, akamete uğratmak ne kadar yanlış ve tehlikeli ise bu mücadeleyi hukuki olmaktan uzaklaştırmak da o kadar yanlış ve tehlikelidir.
15 Temmuz’daki FETÖ katliamını, kalleşliğini ve haysiyetsizliğini görüp pişman olanlar var. İçlerinde takiye yapmaya devam edip bizi kandırmaya çalışanlar olabilir. Ama samimi pişmanlık duyanlar ne olacak? Bizim milletimizin hasletleri içinde hatasını kabul edene, tevbe edene müsamaha ile yaklaşmak, kazanmak anlayışı vardır. Demem o ki, bu gibi insanlar için vicdanlar merhametle devreye girmeli, rehabilite etmeyi esas almalıyız.
Dik durmak, hukuktan ve insaniyetten ayrılmamak demektir...