“FETÖ ile mücadele biter mi?” sorusu, “Mücadeleden vazgeçilir mi?” şeklinde de anlaşılabilir. Bana kalırsa hiçbir devlet hele de bu kadar yol aldıktan ve bedel ödedikten sonra mücadeleyi yarım bırakmaz. Çünkü böyle devasa bir yapının kendini tamir ve taşere edebileceğini bilir. Buna müsamaha göstermek acziyete düşmektir.
Türkiye’nin FETÖ ile mücadeleden vazgeçmesi düşünülemez. Eline imkan geçmiş olsa CHP gibi bir parti dahi buna cesaret edemez. Çünkü devlet şerik kabul etmez.
Önceki gün FETÖ’nün mülkiye yapılanmasına mensup olduğu düşünülen sayıları 40’ı aşkın kaymakam ve vali yardımcısı açığa alındı. FETÖ’nün A sınıfı mahrem yapılanmasını oluşturan kadrolar bunlar. Vali ve kaymakamlar, devletin mülki idarelerdeki en yüksek sivil temsilcisi. “FETÖ’nün en devleti ele geçirme stratejisinde TSK, yargı ve emniyet kadar önem verdiği kamu bürokrasisi yapılanması.
Bugüne kadar devleti zaafa uğratmaya dönük kritik eylemlerde bulunan FETÖ’cü bürokratlar oldu. Özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde PKK ve HDP’nin eylemlerinde etkileri olduğu biliniyor. PKK ve HDP’nin hendek eylemlerini mümkün kılan hazırlığı göz göre göre nasıl yapabildiği sorusunun cevabı da burada.
Mülkiye yapılanması da emniyet ve TSK ve yargı gibi mahrem bir yapılanma. Bu yapıda görev alacak kişiler mahrem evlerde KPSS ve mesleki sınavlara hazırlanıyorlar. Sınav soruları ve mülakat taktikleri yine bu evlerde veriliyor.
1995 ve 2002 yılları arasındaki kaymakam ve vali kararnamelerinde FETÖ’nün çok ciddi bir yığınak yaptığını Tokat’ta başlayan soruşturma ortaya koymuştu. 15 Temmuz’dan sonra ciddi sayıda FETÖ’cü kaymakam ve vali hakkında itiraflar ve çapraz sorgular neticesinde işlem yapılmıştı. 17-25 Aralık yargı-emniyet kumpasının üzerinden 7 yıl, 15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden 4 yıl geçmiş olmasına rağmen bugün hala devletin doğrudan sadakat isteyen kritik görevlerinde FETÖ’cülerin tespit edilebilmesi nasıl bir melanetle karşı karşıya olduğumuzu anlatmak için sanırım yeterlidir.
Soruşturmanın selameti için açığa alınmış olan vali yardımcıları ve kaymakamların faal olup olmadıklarının bilgisi devlette vardır. FETÖ ile mücadele en çok da bu yapının hala faaliyet yürütüyor olması durumunda önemlidir. Denilebilir ki örgütün beli kırıldı. Toplum nezdinde mahkum oldular, artık Türkiye’ye karşı operasyon yapamaz hale geldiler. Ancak “FETÖ nedir?” sorununu etraflıca tanımlayacaksak evvela şunu söylemek durumundayız; FETÖ bir terör örgütü olduğu gibi bir istihbarat örgütüdür de.
Eminin ki silaha başvurmak çok da isteyeceği bir şey değildi. İşini silahsız halledebilmeyi tercih ederdi. Nitekim hükümeti daha önce devirebilseydi 15 Temmuz’a gerek görmeyecekti.
İstihbari yönü itibariyle FETÖ gibi bir yapı her zaman kullanışlıdır. Örgütün eleman sayısı azalsa, beli kırılsa, eylem yapma kapasitesi elinden alınsa da kendini deşifre etmemeyi başarmış bir FETÖ’cünün ajan hizmeti verme ihtimali her zaman vardır.
Bu yüzden de devletin silah ve karar alma yetkisi verdiği görevlerde kuvvetli kuşku görevden almak için haklı gerekçedir. Yani adli bir soruşturma olmaksızın da görevden alınabilmeliler.
Bu perspektifle baktığımızda FETÖ ile mücadeleden ne vazgeçme lüksümüz var ne de bu mücadelenin artık bitmesini istemek gibi bir naifliğe düşme hakkımız. Lakin bunun kadar önemli bir şey de FETÖ ile mücadelede soğukkanlılığı kaybederek sosyolojik maliyeti artırmaktır.
Asıl zorluk da sanırım buradadır.