Demokratik siyasetin bir ahlakı ve edebi vardır.
Demokratik siyaseti değerli kılan, bir değerler sistematiğine yaslanıyor olmasıdır.
Bir başka deyişle, demokratik siyasetin değeri, temsil ettiğin değerler dolayısıyladır.
O değerlerin başında; karşındakini ne pahasına olursa olsun imha edilmesi gereken bir düşman olarak değil, meşru ve ahlaki yollarla yeneceğin bir rakip olarak görmek geliyor.
Kullandığınız araçlar veya başvurduğunuz yöntemler meşru ve ahlaki değilse demokratik siyaseti özünden tahrip ediyorsunuz demektir.
Cifos siyaseti, yani “Çamur at, tutmazsa izi kalır!” yöntemine dayalı siyaset demokratik değerlerden yoksun gayrı meşru ve ahlaksız bir siyasettir.
Kılıçdaroğlu’nun siyaset tarzı ne yazık ki tam da böyle.
FETÖ’nün yöntemlerini siyasete taşıyor.
FETÖ’cülerin hukuk dışı yöntemlerle elde ettikleri tapeler veya bizzat imal ederek tedavüle soktukları sahte dokümanlar üzerinden tepinmeyi siyaset zanneden Kılıçdaroğlu demokratik siyasetin dibine kibrit suyu döküyor.
Hiçbir kutsal tanımıyor.
Hiçbir ahlaki değer umurunda değil.
Meşruiyetle zerre miskal alakalı değil.
Kendisine servis edilen veya koltuğunun altına sokuşturulan FETÖ imalatı tapeler/dökümanlar üzerinden haysiyet cellatlığı yapmayı başarı zanneden Kılıçdaroğlu aslında kendini zehirliyor.
Temsil ettiği partiyi demokratik siyasetin ve meşruiyetin dışına çıkartıp tüketiyor.
Gözünü düşmanlık bürümüş.
Düşmanlık ettiği kişi, bilumum Türkiye düşmanlarının düşmanlık ettiği kişi: Recep Tayyip Erdoğan.
Halkın hür ve helal oylarıyla seçilmiş Cumhurbaşkanı.
Dostluk ettikleri ise bilumum Türkiye düşmanı odaklar ve terör örgütleri.
Onlarla bir safta olmaktan zerre kadar utanç duymuyor.
O yüzden körelmiş gözleriyle ve vicdanıyla hayasızca saldırıyor halkın seçilmiş Cumhurbaşkanı’na.
Ve bunu yaparken arsızca gülüyor.
Acınası zavallılığını o sahte gülücükle ve özgüven maskesiyle örtebileceğini sanıyor.
Çok yazık, çok!..
Siyasetin Kılıçdaroğlu aracılığıyla düşürüldüğü bu seviyeye mi acıyalım, CHP’nin içine düşürüldüğü bu derekeye mi?
Önünde kurdeleli bir dosya duruyor.
Gizemli hareketlerle o dosyanın kurdelelerini açtığında içinde ne tür belgeler çıkacağını merak ediyorsunuz haliyle.
Belletilmiş artistik şovlar.
Alıyor eline bir kağıt parçasını okuyor.
Sonra dekont olduğunu iddia ettiği bir tomar kağıt parçasını sallayıp duruyor zafer kazanmış bir komutan edasıyla!
Bir bilse o an nasıl insanlık ailesinden çıkıp zavallı bir mahluka dönüştüğünü!
Alkışlar gırla!
Kılıçdaroğlu’nun siyasi amigoları kendilerinden geçmiş halde alkışlıyorlar!
Çok yazık, çok!..
Demokratik siyaset adına...
İnsanlık adına...
Vicdan adına...
***
Mert adamın düşmanlığı da mertçe olur...
Kılıçdaroğlu’nun mertlik vadisinde de yeri yok.
Namertçe vuruyor...
Sallıyor işte namertçe ve hayasızca...
Belge diye elinde salladıkları tamamen sahte ve düzmece...
17/25 Aralık’ta yaptığı da buydu.
Alışkın bu namertliğe...
Cibilliyeti bu.
FETÖ ayarlı bir canlı bomba.
İstenildiği zaman patlatılıyor.
Zamanlamaya dikkat!
Rıza Sarraf üzerinden Erdoğan liderliğindeki Türkiye’ye çekilmek istenen yargı maskeli siyasi operasyonun içerdeki ayağı olan Kılıçdaroğlu’nun üstlendiği role bakın, nasıl elverişli bir eleman olduğunu anlarsınız.
Daha açık bir deyişle, o imal edilmiş sahte paçavraların kimler tarafından eline tutuşturulduğunu anlarsınız.
Bunun adına ihanet denir.
Müstevlilerin emelleriyle siyasi çıkarlarını örtüştürenlerin yapıp ettiklerine hıyanet denir.
Cumhurbaşkanı’mızın dediği gibi Kılıçdaroğlu marifetiyle CHP’nin “Ana hıyanet partisi”ne dönüşmüş olması öncelikle CHP’li vatandaşlarımızı rahatsız etmelidir.
Türkiye’yi bu FETÖ ayarlı canlı bombadan kurtarmadan demokratik siyaseti yerli yerine oturtmak da mümkün olmayacak.
Bu müptezellik sana çok yakıştı Bay Kemal!
Yalanında boğulacağın günler yakındır...