30 Temmuz 2016 tarihinde bu köşede yazdığım "İki Rehine" adlı yazıda şu ifadeler ile kimi hakikatleri dile getirmeye çalışmıştım. "..Abdullah Öcalan 15 Şubat 1999 tarihinde İmralı’ya konuldu. Gülen’e her nedense 'sempatisi' olan Başbakan Ecevit, Gülen’e telefon açarak, 'sağlığın için Amerika’ya git' dedi... Gülen, Ecevit’ten gelen bu uyarı/öneri üzerine 22 Mart 1999 tarihinde Amerika’nın Chicago kentine giden THY uçağının yolcularından biriydi artık. 1999 yılında bir örgüt lideri rehin verildi, bir diğer örgüt lideri rehin alındı. Aslında nesnel durum tam buydu... "http://www.star.com.tr/yazar/iki-rehine-yazi-1129635/."
1999 yılı CIA'nın Gülen şebekesini tam ve doğrudan yönetmeye başladığı yıldır. Türkiye'deki siyasal gelişmeleri kontrol edebilmek için, besleyip gürbüzleştirdiği iki evladını yeni görevleri için deyim uygunsa yeniden tahkim etti. Biri aracılığıyla içeriden, diğeri aracılığıyla dışarıdan kuşatma altına aldığı Türkiye'yi her türlü dayatmaya uygun hale getirmeye çalışırken, 2002 yılında AK Parti'nin sahne almasıyla bu süreç bambaşka bir mecraya savruldu.
2002 seçimlerinde ortaya çıkan yeni milli irade, yepyeni bir güç mevzilenmesini de beraberinde getirdi. Askeri vesayetin AK Parti iktidarına dönük darbe yapmak dahil, her türlü şantaj, tehdit ve hakaretleri Gülenist çetenin yeni maskeler takınarak devletin her kademesine sızmasına bir tür imkan tanıdı. Askeri vesayetle mücadele adı altında, bu maskeyle kendi vesayetini inşa etmek için bulunmaz fırsatlar yakaladı.
2005 yılında PKK'nın yeniden silaha sarılması ve AK Parti iktidarının askeri vesayet odaklarınca yalnızlaştırılması siyaseti; sanki gizli bir gücün Gülenist çeteye bilerek, isteyerek ve planlayarak "yürü ya kulum; yolun açık, istediğin şekilde at koşturmanın imkanları yaratıldı" dediği ileri sürülse hiç de yanlış bir tespit olmaz.
CIA, bir elinde FETO çetesi öteki elinde PKK olan bir kukla oynatıcısı gibi, hem FETÖ çetesini hem de PKK'yi ABD'nin stratejik çıkarları için düzenledi, planladı ve günü, zamanı gelince de sahneye sürdü. Biz bütün bunları geride bıraktığımız Türkiye pratiğinin siyasi sonuçlarından ötürü avucumuzun içi gibi biliyoruz artık. Çünkü Türkiye CIA operasyonları için adeta bir laboratuvar gibi kullanıldı. Fazladan belge ve vesikaya gerek yok. Her şey bütün sonuçlarıyla ortada.
Bir uyuyan hücre olarak FETÖ'cü çetenin düğmesine basıldığı yıl, Türkiye'nin küresel dünyada kendine 2023 Türkiye perspektifleriyle yeni ve daha güçlü bir yer edinme çabalarını ilan etttiği yıldır. Bu kesişme ve örtüşme çok manidardır. Türkiye kendi bölgesinde, önce bölgesel güç olma sonra da Global dünyada saygın yerini almayı planlarken, Global dünyanın eski sahiplerinin şiddetli tepkisiyle karşılaştı.
Neler mi olmadı? Libya bir günde karıştı ve Türkiye Libya'dan çıkmak zorunda kaldı. Mısır'da darbe yapıldı, Türkiye Mısır ilişkileri bir bıçak gibi kesildi. Suriye'de kendi onayladıkları siyasete çelme takarak Türkiye'yi büyük bir sıkıntının içine yuvarladılar. DEAŞ ile hem Türkiye çıkarlarına saldırdılar hem de DEAŞ ile işbirliği yapıyor yalanını büyük bir propagandan makinesiyle her yere yaydılar. DEAŞ'i Kürdistan Bölgesel Yönetimi üstüne saldırtarak, Kürt Türk ilişkilerini dinamitlemeye çalıştılar.
İçeride, İmralı görüşmelerini sonlandırarak PKK'yi tekrar faal hale getirdiler ve son final vuruşu yapmak amacıyla da 15 Temmuz 2016 yılında bir darbe örgütlediler.
Bütün bunlar birer tesadüf, birer öylesine tekrarlanan rastlantılar dizisi değil. FETÖ çetesi lokmanın üstündeki kremaydı. O bugünler için beslenip büyütülmüştü. Bir zehir gibi her gün usulca bedenimize şırınga edilmişti. Uyuyan hücre darbe yapmak için uyandırıldı.