17-25 Aralık darbe girişimini takip eden günlerde Fethullah Gülen, darbenin yapamadığına beddua ile muvaffak olacağını sanarak o meşhur performansa imza atmıştı:
“Allah onların evlerine ateşler salsın, yuvalarını yıksın, birliklerini bozsun, duygularını sinelerinde bıraksın, önlerini kessin” diye başlayan ve adeta ağzından ateşler saçarak, kendi bedduasının etkisiyle haşrolan bir insan gibi coştukça coşmuştu.
“Binde birini bile tanımadığı” yargı ve emniyetteki adamları becerememişti!
Necmettin Erbakan’a “Beceremediniz, gidin” diyen Fethullah Gülen, emniyet ve yargı marifeti ile tertip ettikleri darbe girişimini beceremeyen adamları için aynı şeyi söylemedi. Giderek agresifleşti ve hep yeni kartlar soktu oyuna.
DAEŞ’le Türkiye’yi işbirliği içinde göstermeye çalışmak kanımca en önemli hamlelerinden biriydi. Akılları sıra Türkiye’yi DAEŞ terör örgütüne yardım etmekle itham edip savaş suçları mahkemesine çıkartacaklardı.
***
KCK davalarıyla devletin KCK içindeki adamlarını deşifre etmek, MİT’i ele geçiremeyince MİT’e operasyon yapmaya kalkmak, 17-25 Aralık’tan önceki önemli hamleleriydi. 2012’deki bu girişimleri Paralel Yapı’nın Türkiye aleyhine faaliyetler içinde olduğunun kanıtıydı ve ondan sonraki süreç bir anlamda kırmızı alarm seviyesine gelme aşamaları olarak cereyan etti.
Gezi kalkışmasındaki örtük etkileri ise herkesin birliği bir sır artık.
Bir CHP yöneticisinin 17-25 Aralık’ın akabinde bir sohbette ağzından kaçırdığı “hükümet çok becerikliyse Gezi’deki Paralel parmağını ortaya çıkarsın” sözü aslında her şeyi açıklıyordu.
Yani bedduacının fiili kötülükleri 17-25 Aralık’tan çok önce başlamıştı.
***
CHP-HDP-MHP ittifakını temin etme girişimleri ise yine Paralel Yapı’nın 17-25 Aralık’tan sonraki süreçte seçim stratejisi olarak devreye girdi. AK Parti dışındaki tüm partileri aynı çatı altında toplamayı başardı bu karanlık bedduaları yapan karanlık akıl.
Ya da o karanlık sesin kulağına üfleyenler...
Siyasi ittifaka eşlik eden başka bir süreç daha vardı, arka planda işleyen.
Türkiye’nin tüm terör örgütleri eylem kabiliyetleri ve insan kaynaklarını ortak amaç için seferber etmek üzere birleşiyordu. AK Parti ve Erdoğan nefretiyle kendilerini zehirlemiş olan bu terör birleşiminin ortak hedefi, Türkiye’yi zayıflatmak, istikrarsızlaştırmak, Suriyelileştirmekti.
Başrollerde yine FETÖ vardı. Elini kirletmeden iş görebilen, uluslararası medyayı yönlendirebilen, ABD’li kongre üyelerine bildiri yayınlatabilen FETÖ...
Geçen hafta Kandil’de kutlaması yapılan terör birleşimi, aslında 2013-2014’de gerçekleşmişti. Kandil’de FETÖ için bir boş sandalye konulmamıştı belki ama FETÖ’nün ruhaniyeti orada hazırdı.
2013’ten bu yana Türkiye, sürüklenmeye çalışıldığı girdaba karşı canla başla direniyor. Türkiye’nin seçilmiş hükümeti ve seçilmiş Cumhurbaşkanı’nın yıkılmaz iradesi kuşkusuz bu sürecin en önemli direnç noktasını oluşturuyor.
FETÖ ise son kartını açmaya hazırlandığı izlenimi veriyor.
***
Tam da darbe mekaniğinin konuşulmaya başlandığı, ABD’li neo-conların peş peşe Türkiye aleyhine yazılar yazdığı, hiç utanmadan “darbenin Türkiye için kurtuluş olabileceğini” ima ettikleri bir vasatta, Türkiye’nin iki büyük şehrinde bombalı terör eylemleri yapıldığı dönemde; karanlık ses yeniden sahne alıyor ve son bedduasını ediyor.
“Susan ne kadar insan varsa, evlerine ateşler sal, yerin dibine batır, kim olursa olsun. Zırvadan zirvesine kadar hepsini yerin dibine batır, en yakın zamana kadar kahr-ü perişan eyle” diyor.
Kafayı yemiş, ruh ve akıl sağlığını tümden yitirmiş biri gibi davranıyor...
Kurulmuş saat gibi düğmesine basılınca başlıyor beddua etmeye.
“Beddualarını Allah’a güvenip etmeyeceğine göre, ordudaki Haşhaşilerine darbe komutu veriyor” şeklinde yorumlar yapılıyor.
Eceline susayan kendi sonunu hazırlarmış!
Böyle bir darbe girişimi ordudaki FETÖ’cüleri temizlemeye vesile olabilir. Öyle değil mi?
Hadi bakalım, görelim sizi...