Fenerbahçe, İstanbul BŞ karşısında ortaya koyduğu futbolla beğeni kazandı diyemem. Daha maçın 5. dakikasında Baroni’yle gelen golün, maçı skora taşıyacağını varsaydığımız düşüncemizde ters düştük. Fenerbahçe gibi özellikleri çok olan futbolculara sahip olan bir takımın, rakibi daha maçın başında 1 golle geriye düşürmesine rağmen neden temposu birden düşüyor? Anlamış değilim... Hele kaleci Volkan’ın elinden kaçırarak Webo’ya ‘al bu golü at’ ikramını hiç anlamış değilim.. Volkan’a bu gol hiç yakışmadı.
Fener olağanüstü çok korner atışı kullandı ama her nedense bunları gole çevirmekte kısır kaldı. Sadece 2. yarı yine bir korner atış sonrası Bekir, kafa golüyle takımını öne geçirdi. Bundan evvelki maçlarında çok koşan ve takım oyunu içinde dikkat çeken Kuyt, bu maçta beklenen düzeyde değildi. Sow’un ilk yarıda yalnızlığa mahkum edilmesi, gol beklentisini sıkıntılara sokmuş oldu. Zaten Aykut hoca, yedek kulübesine bile hiç forvet oyuncusu almamış.
Fenerbahçe’nin orta saha organizasyonu yavaş işliyor. Özellikle Mehmet Topal’ın rölanti futbolu takımını yavaşlatmaya yönlendirdi. İkinci yarı ise sadece Belediye ceza sahasına şişirilen toplarla gol beklentisi futbol adına ancak Tanrı’nın lütfuyla gerçekleşirdi. Organize ataklardan yoksun gördüğümüz Fenerbahçe iyi futbol sergilemiş olmasa bile, sıkıntılı geçirmiş olduğu 90 dakika sonunda en azından 3 puan alarak yoluna devam etmiş oldu.
Aykut hoca, Mönchengladbach maçında rotasyona girmişti. Sonuç farklı yenilgiyle oldu. Belediye karşısında ideal kadroyla sahadaydı. Ama ideal futbol sergilemekten çok uzaktı. Bu oyun tarzıyla Galatasaray derbisine çıkarsa Arena’da işi kolay olmaz. Galatasaray derbilerinin havası farklıdır ama futbol adına da Fenerbahçe daha aktif, daha agresif, daha presli bir şekilde gol pozisyonlarını fazla üreten bir kimliğe bürünmelidir ki taraftarlarına karşı kendilerini mest ettirsin..