Dünya gerçekten ilginç ve ibretlik olaylarla dolu...
Bir tarafta ağlayanlar, diğer tarafta gülenler; bir tarafta yoksulluğu iliklerine kadar yaşayanlar diğer tarafta parasını harcayacak yer bulamayanlar; bir tarafta sokakta yatanlar diğer tarafta lüks yatlarda dünya turu yapanlar...
Bütün bu gariplik ve ibretlik durumlar içinde ise insana en acı vereni çocukların yaşadıkları, daha doğrusu yaşamak zorunda kaldıkları...
Çok uzağa gitmeye gerek yok, yanı başımızdaki bir coğrafyada, Filistin'de çocukların yaşadığı dramlar insanlığın yüz karası.
Filistin'deki çocukların yaşamak zorunda kaldıkları acı, gözyaşı, dram ve ölümler insanlığın vicdanının sınıfta kaldığının tescilli belgesi. Hem de bir, iki, üç tane değil binlerce...
İnsan gözlerini kapatıp uykuya geçmediği yani uyanık olduğu sürece, ruh, duygular ve bilinç, beden hapsindedir. Yaşamımızın yaklaşık üçte birini kapsayan uykuya geçtiğimizde ise, bilinç esaretten sıyrılır.
Özgür kalan esir, parmaklıkların arasında kaldığı süre zarfındaki enstantaneleri rüya yordamıyla bir nevi "kusar."
Hayaller, sevdalar, üzüntüler, korkular, zanlar, fikirden damlayan zikirler, beklentilere dayalı suni gündemler, hissedilir dünya ile akledilir dünya arasındaki köprüler; bir bir dizilirler...
Öyle ya insanın fikri neyse zikri de o değil midir?
Bütün bu saydıklarımızla "hem hâl" olan insan rüya aleminde "bir hâl" kıvamındadır yani.
Filistinli gazeteci Dua Tuaima, Gazzeli küçük bir kıza rüyalarını soruyor. Normalde bir çocuğun bu soruya "şeker görüyorum, oyunlar oynuyorum, cici kıyafetlerimi giyiyorum, ..." diye cevap vermesi beklenir.
Ama Gazzeli küçük kız çocuğunun verdiği cevap insanı donduracak cinsten. Terör devleti İsrail bombardımanından bayılarak kurtulan küçük kız, "Rüyalarımda şehit olduğumu görüyorum!" diyor.
Ne acı değil mi?
İnsanlık adına ne utanç verici bir durum...
Bu durumun utançlığı ve acılığı diğer coğrafyalardaki çocukların yaşadıklarını gördüğümüzde daha da artıyor.
Yine çok uzağa gitmeye gerek duymadan bizim çocuklara bakalım; zira ülkemizde yaşananlar bize acı/nasıl bir fikir veriyor.
Bir baba sosyal medya hesabından 4-5 yaşlarındaki çocuğunun ağladığı hallerini "Biberon bitince değil Fenerbahçe kaybedince ağlarız!" kanca cümlesiyle paylaşıyor!
Dijital ekranlara yansıyanlara göre bir çocuğun en büyük üzüntüsü ve gözyaşının akması; Fenerbahçe'nin şampiyon olamama ihtimali ya da bir diğerinin sevinci, mutluluğu; Galatasaray'ın şampiyon olma ihtimali.
Fenerbahçe maçını izleyen bir çocuk maçın bitiş düdüğüyle avazı çıktığı kadar ağlıyor, anne ve abla teskin etmeye çalışıyor! Bir başka karede ise üzerinde formasıyla bir çocuk annesine, yarın okula gitmeyeceğini, herkesin kendisiyle dalga geçeceğini söyleyerek iki gözü iki çeşme ağlıyor!
Bu çocukların rüyalarına giren en korkunç şey ne olabilir: Fenerbahçe'nin şampiyon olamaması...!
Bu çocukların rüyalarına giren sevdaları, hayalleri, beklentileri, üzüntüleri, korkularıyla Gazzeli kızın rüyalarına giren bilinç, aynı esareti yaşıyor olabilir mi?
Bir başka boyuttan baktığımızda ise Gazzeli çocukların en büyük sevinci bir dilim yiyecek ekmek bulabilmeleri.
Bizdeki çocukların sevinci ise Galatasaray'ın şampiyonluğu.
Bir tarafta şehitlik, diğer tarafta şampiyon olamama ihtimali...
Bir tarafta bir dilim ekmek, diğer tarafta şampiyon olma...
Gazzeli çocuğun rüyalarına giren ölümün adı bile "şehit". Kazanılabilecek en büyük makam, en kıymetli şampiyonluk.
Uyanıkken dahi şüheda makamının şampiyonluk rüyasını görenle uykudayken dahi şampiyonluk rüyasını göremeyenin kaç karat ettiği aynı tartıda mı tartılır?
Ruhun infilakına mâni olan dış inzibatın işaret ettiği çizgide oynaşırken, yaşatılan vecd halinin kalplere yuva yapması sabun köpüğüne benzemez mi?
Uyanalım artık yeter, kıralım esaret parmaklıklarımızı, uyanalım; uyanalım ki rüyamızı görelim.
İsmet Özel böyle söyler; "Herkes uyurken rüya görür, biz rüyamızı uyanıkken görmeye ahdettik. Artık yeter, kalkma zamanı. Kalkıp da rüya görme zamanı. Unuttuğumuz rüyamıza dönme zamanı. Rüyamızla yaşama, rüyamızla yaşatma zamanı."