Fenerbahçe, zorlu Eskişehir deplasmanında 3 puan beklentisiyle sahaya çıkmıştı. Oyuna da ilk yarı itibariyle iyi başladı. Çok adamla hücuma katılan, pres basan ve rakibini zorlayan bir durumdaydı. Pozisyonu olmayan bir maç izledik. Eskişehirli Mustafa Yumlu’nun kendi kalesine attığı şanssız gole Fenerbahçe öne geçti.
İkinci yarı itibariyle oyuna bakacak olursak... Fener ilk yarıyı inkar edercesine, kendi yarı alanında kilitlendi, Eskişehir’in baskısına boyun eğmek zorunda kaldı. Causic’in mükemmel şutunda Volkan güzel bir kurtarışla gole izin vermezken; Eskişehir akın üzerine akın tazeleyip Fenerbahçe’yi baskı altına aldı.
İsmail Kartal kardeşimiz; Emre Belözoğlu sakatlanmadıysa neden oyundan aldı, merak ettim. Emre’nin Eskişehir adına attığı çatala giden golde, kaleci Volkan’ın yapacağı hiçbir şey yoktu.
Fener şampiyon olmak niyetindeyse, şansla mansla gol kazanmış olsa bile, o şansını korumayı bilmesi lazımdı. Ama gördük ki; özellikle ikinci yarıdaki Fener, takım halinde kaderine mahkum olmuş bir şekilde oyun sergilemek durumunda kaldı. Eğer Fener takım olarak bir taktik anlaşıyla kendi yarı alanına mahkum oluyorsa, ya bu maça hazırlıklı gelmemiş veya gole gidecek ayakları fazla birleştiremiştir. Sow’a baktım yetersiz. Aynı şekilde Webo. Caner’in çıkışı da garip geldi.
Eskişehir’in yediği golden sonra atak üstüne atak tazelemesi, bana göre bir düşünce yanlışıydı. Madem böyle bir anlayışa sahipsin, niye kendi kalende golü görmeden yapmazsın? Onlar da şaşkınlık içinde idi. Adama sormazlar mı, ‘Daha önce neredeydin?’ diye..
İsmail Kartal’ın oyun içindeki değişikliklerini beğenmedim. İkinci yarıdaki Fenerbahçe’nin futbol anlayışı çağdışı geldi bana. Eğer Mustafa Yumlu kendi kalesine golü atmamış olsaydı; Fenerbahçe’nin bu maçı kazanması da hayal olurdu. Pozisyona giremeyen bir şampiyonluk adayının bu sonuca bile şükretmesi gerekir.