Güncel bir tartışma sırasında sıkça aynı yanlışlık yapılıyor: Eski medreselerin bilimsel konularda çok ve çeşitli eksikleri, yanlışları olabilir; ancak bunlar arasında mantık ve felsefe gibi derslerin okutulmaması bulunmuyor. İlga edilene kadar medreseler bu dersleri okutmaya devam etti.
Bugün de ülkemizde ‘medrese’ adıyla eğitim veren kurumlar varsa, onlarda mutlaka ‘İsagoci’ adıyla mantık dersi okutuluyordur...
Osmanlı medreselerinin son dönem mezunlarından Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın (Metalib ve Mezahib), Babanzade Ahmed Naim’in (İlm-i Mantık ve Mebadi-i Felsefeden İlm’ün Nefs), İsmail Hakkı İzmirli’nin (Felsefe Dersleri, İlm-i Mantık, Mantık-ı Tatbiki ve Fenn-i Esalib) adlı kimi telif kimi Batı dillerinden tercüme eserlerine bakmak yeter...
Medreselerde Arapça ve Farsça yanında Batı dilleri de —o dillerde yazılmış zor eserleri anlayacak düzeyde— öğretilirdi.
İlâhiyat fakültelerinde de hem dillerin hem de felsefe ve mantık gibi derslerin öğretilmesi gerekir...
Zaten güncel tartışma konusu da bu... Anlaşıldığı kadarıyla, YÖK, durup dururken İlâhiyat fakültelerinde okutulacak dersler arasından ‘felsefeye giriş’ ve ‘felsefe tarihi’ derslerini zorunlu olmaktan çıkarıvermiş; bundan sonra ‘seçmeli’ olacakmış bu dersler...
Fazla önemli görülmeyebilir; nitekim YÖK üyelerinin çoğunluğunun bu düzenlemeye zorlanmadan parmak kaldırdığı görülüyor. Oysa yüksek düzeyde din eğitimi (‘ilâhiyat’) içerisinde felsefe, mantık, psikoloji ve sosyoloji gibi derslerin de etraflıca okutulması beklenir.
Tabii, ilâhiyat eğitimi alacak öğrencilerin daha liseden konulara âşina olması da sağlanmalıdır.
Müfredatla ilgili bu yanlış kararı verenlerin “Kelâm ve İslâm felsefesi dersleri yeter” görüşüyle ikna edildikleri anlaşılıyor. Oysa, kelâm konularının ve İslâm felsefesinin anlaşılması için de felsefenin temel sorunlarıyla ve tarihiyle ünsiyet sağlanmalıdır. Kendilerinden öncekilerin çok erken ve özümseyerek öğrendikleri konuları günümüz İslâm âlimlerinin bilmemesi nasıl makul görülebilir?
Yeni düzenlemelerle ülke çapında sayıları müthiş artırılmış İmam Hatip okullarının müfredatı da yeniden gözden geçirilmeli ve mezunlarından ilahiyat eğitimi alacaklar için zorunlu dersler daha orta öğretimde belirlenmelidir.
İlahiyat fakülteleri mezunları, eğitimlerini Osmanlı’nın son dönem medreselerinde almış Elmalılı, Babanzade ve İzmirli gibi âlimler düzeyinde —en azından onlar düzeyinde— bilgi ve görgü sahibi olmalıdırlar. Arapça ve Farsça yanında bir Batı dilini fevkalâde bilen, felsefenin klasik/çağdaş konularına vâkıf ve o konularda kolaylıkla kalem oynatan âlimler olarak...
Bunun için özel imkânlar ayrılması gerekiyorsa, hiç çekinilmeden en geniş imkânlar din eğitimine tahsis edilmelidir.
Yakınlarda “İslâm Dünyası’ndan kaç Nobel sahibi çıktı?” sorusu eşliğinde patlayan tartışmada, sığınağımız, Ortaçağ İslâm âlimleriyle onların dünya literatürüne kazandırdığı eserler olmuştu. Herbiri alanlarında mümtaz yerlere sahip, bazısı yok olmaya terk edilmiş felsefe klasiklerini eski Yunanca’dan Arapça ve Latince’ye kazandırmış âlimler...
Müslüman dünyaya yeni bir düzey sağlama iddiasının sahibi bir ülkede, din eğitimi alanların mantık ve felsefeyle irtibatını koparmanın mantığı ne olabilir?