Feda” projesini duymayan kalmamıştır umarım. Ayrıntılara www. fedazamani.com sitesinden ulaşabilirsiniz. Bir “taraftar projesi” bu. Hamburg’dan Ersin Kurnaz 2003 yılında St. Pauli’nin uyguladığı bir projeden esinleniyor. Laf aramızda, esin kaynağının St. Pauli olması da yakışmış Beşiktaş’a, çok hoşuma gitti. Ersin, İzmir’den Gürkan Özbalkanlı’yla paylaşıyor düşüncesini. Beşiktaş’ın ruhuna uygun bir şey bulalım diyor ve Şeref Bey’in son sözü “Feda”da karar kılıyorlar. Gürkan tişörtlerin tasarımlarını hazırlıyor.
Proje çabucak benimseniyor, hızla yayılıyor taraftar arasında. Beşiktaş taraftarı dört bir koldan yönetime ulaştırmaya çalışıyor projeyi. Bu süreçte sayısız Beşiktaş taraftarının katkısı var. Hepsinin adını tek tek saymaya kalksam bu köşeyi değil, sayfanın tamamını bana vermeleri gerekir. Çarşı’nın sitesi “Forza Beşiktaş” da her aşamada destek oldu projeye.
Saydığım sayamadığım adlar Forza’da tanıdığım, hiç yüz yüze gelmeden derin dostluk bağları kurduğum taraftarlar. Gerçek Beşiktaşlılar. Aklımda hep aynı cümle: Beşiktaşlılık demek, “bir başkalık” demek. Projede emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Projeyi benimseyen, hızla uygulamaya sokan, Ersin’le Gürkan’ın -diğer deyişle, “taraftar”ın- adını tişörte ekleyen yönetime de.
“Feda” kısa süre önce satışa sunuldu. Şimdi Beşiktaş taraftarı “Feda” sözcüğünü yüreğine, aklına yerleştiriyor, yerleştirecek. Herkesi “Feda” tişörtü almaya çağırıyorum ben de. Alın ve gururla taşıyın üstünüzde. Yeni yönetimin önünde genel mali dinamikleri rayına sokmak gibi zorlu bir görev var. Bu kampanyanın düzlüğe çıkışta sembolik bir katkısı olur belki de. Ama yönetimle taraftar arasında nicedir sürüp giden kopukluğun giderilmesi yönünde bir ilk adım olursa bu kampanya ve arkası da gelirse, asıl önemli sonuç o olur. Böylece, örnekse bu sezon başındaki “fahiş kombine fiyatları” gibi saçmalıklar bir daha yaşanmaz hiç değilse.
“Pozitif futbol”
Taraftarın “Feda” gibi projeler aracılığıyla bizzat kulübe sahip çıkması, yönetime sesini duyurma çabası içinde olması çok güzel. Ama benim taraftardan bir beklentim daha var: Aynı tutumu “pozitif futbol” talebi konusunda da sürdürmesi. “Pozitif futbol”a dayalı bir sistemi uygulamanın ve yerleştirmenin izini süren bir Beşiktaş için hem inatçı hem sabırlı olması. Bu yolla yönetime de gerçek bir kararlılık aşılaması. Geçen gün Milne “Seba olmasaydı beni 6 ayda kovarlardı” dedi. Başka söze gerek var mı?
“Anında Başarı” saplantısı futbolumuzu zehirledi. “Pozitif futbol” neredeyse ikincil bir talep haline geldi. “Sonuç” herşeyin önüne geçti. Köreltici, kör edici bir rekabet bizi bir şike soruşturmasına kadar sürükledi. Bunlar önemli konular. Seba dönemi sonrası o köreltici rekabete ayak uydurmak yolunda yapılan yanlışlar çok ağır sonuçlar doğurdu. Fikret Orman yönetimi de taraftar da iyi bir “restorasyon” fırsatıyla karşı karşıya. “Feda” zamanı olduğu kadar, hem zihnimizi hem gönlümüzü pozitif futbola yatırma zamanı da şimdi.
UEFA'nın men kararı
Yukarıdaki bölümleri yazdıktan kısa bir süre UEFA'dan men kararı geldi. Yukarıda yazdıklarımı değiştirme gereği hissetmedim. Çünkü yukarıda vurguladığım her iki hususun da olağan koşullardakinden çok daha fazla önem kazandığı kanısındayım. Bu men kararı, yönetim-taraftar ilişkisinin sağlıklı bir boyutta işlemesinin ne kadar can alıcı olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.
Denetimsiz, başına buyruk, taraftarın eleştiri ve taleplerinden kopuk, "en iyisini ben bilirim"den ibaret bir yönetsel anlayışın Türk futbolunu açmaza soktuğunu yazıp duruyorum nicedir. Üzülerek "Türk usulü" demek zorundayım. "Türk usulü çözüm" buraya kadarmış. Bakalım yine "Türk usulü" yönettiğimiz şike soruşturması nereye varacak? Men kararına itiraz edilecektir. Sorun çözülürse ne ala. Çözülmezse, "ara formüller"e yönelmek büyük hata olur. Yönetim uzun vadeli ve "pozitif futbol"a dayalı bir yaklaşımı daha da inatla benimsemek durumunda.