Cumhurbaşkanı Erdoğan Srebrenitsa soykırımının yıldönümü ve Güneydoğu Avrupa İşbirliği Süreci Zirvesi vesilesiyle gerçekleştirdiği Bosna Hersek ziyareti dönüşünde gazetecilerle bir sohbet gerçekleştirdi. Ali Babacan'ın istifa mektubu sorulunca, dün gazetelerde okuduğunuz açıklıkta konuştu. Okuyunca ifadelerini sert bulanlar için söyleyeyim, daha çok sitem vardı Cumhurbaşkanı'nın söylerinde. Özellikle Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan'a idi sitemi. Çünkü 2002'den bu yana üç isim de Tayyip beyin siyasi liderliği ve ön açması ile Ak Parti'de ve hükümette en etkili makamlarda görev almış kişiler. Ali Babacan ilk andan itibaren kesintisiz bakanlık görevi icra etti ve belki de o görevlere ondan daha genç yaşta getirilen kimse olmadı. Türkiye'nin ekonomik anlamda büyüdüğü, kişi başına düşen milli gelirin arttığı dönemin olumlu algısı Babacan'a bir başarı kariyeri sağladı. Bu başarı, Babacan'ın hüneri miydi yoksa Türkiye'nin siyasi ve ekonomik olarak sıkıştırılmadığı, sıcak paranın piyasaları coşturduğu bir dönemde bakanlık yapmasıyla mı ilgiliydi diye kimse sormadı.
*****
Abdullah Gül de AK Parti iktidarı döneminde başbakanlık, dışişleri bakanlığı ve cumhurbaşkanlığı yaptı. Her biri için ön açan kişi Erdoğan'dı. 367 krizinde, parti kapatma davasında, 27 Nisan e-Muhtırasında Erdoğan risk almasaydı muhtemelen Abdullah Gül 11. Cumhurbaşkanımız olamayacak, o koltuğa "Sözde değil özde cumhurbaşkanı" tarifine uygun biri getirilecekti.
*****
Ahmet Davutoğlu, Başbakanlığı döneminde Tayyip Erdoğan'ın dış politika aklı olarak biliniyordu. Uzun süre danışman olarak sonra da bizzat dışişleri bakanı olarak Türk dış politikasına yöne verdi. Özellikle Ortadoğu ve Suriye politikası onun eseri olarak hayata geçti. Başbakanlığı döneminden Erdoğan'ın beklediği şey, sistem değişikliğine geçmek için gerekli uyum içinde çalışabilmekti. Davutoğlu ise genel başkan ve başbakan olarak hem Ak Parti teşkilatında Erdoğan'ın gücünü zayıflatacak şekilde tasarrufta bulundu hem de başbakanlık görevi sırasında uyumlu çalışma hassasiyeti göstermedi. Yaşananlar en azından Erdoğan cephesinden böyle okundu. Nitekim çok kısa sürede "çift başlılık sorunu" yaşanmaya başlandı.
Bugün itibariyle Abdullah Gül ve Ali Babacan'ın AK Parti ile üyelik bağları bulunmamaktadır. Her üçü aynı zamanda iki farklı cepheden AK Parti ile yollarını ayırıp başka yol tutacaklarının işaretini vermiş bulunuyor.
*****
Babacan, Abdullah Gül ile birlikte hareket edeceğe, Davutoğlu ise tek başına takılacağa benziyor. Erdoğan'ın siyasi liderliği ile sorun yaşayan kişilerin birbirinin siyasi liderliğini kabul etmesi pek olası gözükmüyor zaten.
Ayrıca Gül ve Davutoğlu'nun yurt dışı temaslarının da farklı olduğu söyleniyor. AK Parti geleneğinden gelen siyasetçilerin bugün hala dış bağlantıları üzerinden konuşuluyor olması da ayrıca üzüntü verici. Özellikle 2013'ten sonra atlatılan badireler, çekilen ceremelere rağmen ülke adına bağımsız bir politikanın savunucusu olamamak ve Türkiye'ye yön vermeye çalışan dışarlıklı aktörlere göre pozisyon almak bir muhalefet çok da iç açıcı olmasa gerek.
*****
Erdoğan, Babacan'a "Parti mi kuruyorsunuz?" diye sormuş. "Henüz düşünmediklerini ama bir platform olarak çalıştıklarını" söyleyince Erdoğan haklı olarak "Fazla da geç kalmayın" demiş.
Siyaset açıklık ister. Demokrasinin de ilk şartıdır şeffaflık. Eli kulağında olduğu anlaşılan bu oluşumlarla ilgili haliyle merak edilen en temel soru nasıl bir siyaset inşa etmek niyetinde oldukları. İyi Parti'nin MHP'ye yaptığını AK Parti'ye yapmak ve bu sayede AK Parti'nin gövdesini aşındırarak karşıdaki bloğa tuğla taşımak üzere mi yola çıkıyorlar? Bunun vebalini yüklenecekler mi, izleyip göreceğiz.