Hemen belirtelim, Fazıl Say’a sosyal paylaşım sitesi Twitter’da yazdığı yazılar nedeniyle ‘Halkın benimsediği değerleri alenen aşağıladığı gerekçesiyle’ 10 ay hapis cezası verilmesi, Türkiye’nin son on yıldaki demokratik kazanımları açısından bir talihsizliktir.
Evet, Fazıl Say’ın yaptığı abes bir iştir ancak verilen ceza da bir o kadar lüzumsuzdur. Ben Fazıl Say’ın müziğini ciddiye alıyorum ama, düşünsel zekasının yeterince geliştiğine inanmadığım için bu tür ‘saçmalamaları’nı hiç dikkate almıyorum. Yargı da pekala böyle davranabilirdi...
Esasen, demokrasinin en temel özelliği de ifade özgürlüğüdür. Demokratik toplumlarda insanlar, en aykırı düşünceleri bile özgürce ifade edebilme hakkına sahip olmalıdırlar. Türkiye, düşüncenin sınırlarını belirleyen ‘vesayetçi aklın’ tasallutu altındaydı. Yıllarca, en küçük muhalif sesler bile suç unsuru olarak tanımlandı.
AK Parti iktidarı, on yıldır her türlü düşüncenin üzerine çöken bu askeri ve yargısal vesayetle mücadele ediyor. Arka arkaya çıkarılan yargı paketleriyle, yasal düzenlemelerle yargı daha rafine haline getirilmeye çalışılıyor. En son çıkarılan 4. Yargı Paketiyle, Türk yargı sistemi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatlarıyla büyük ölçüde uyumlu hale getirildi. Ancak hemen belirtelim, Fazıl Say’ın dini değerleri aşağılayan sözleri, asla ‘ifade özgürlüğü’ kapsamında değerlendirilemez. Eğer, hepimiz için bağlayıcı olan hukuksa böyle...
***
Evet, Fazıl Say dünyaca ünlü önemli bir müzisyendir, bu konuda bir kuşku yok. Ama anlaşılıyor ki, düşünsel dünyası müziği kadar derinlikli değil. Dünyanın gelip geçmiş bütün müzik dehalarının hayatına baktığımızda, bu tür küçük işlerle uğraştıklarına, hele toplumun inançlarını aşağıladıklarına hiç tanık olmuyoruz. Çünkü, sanat ve edebiyatın cins kafalarının iç dünyalarında Fazıl Say gibi ‘hafif meşrep’ düşünceler değil, yaratıcı fırtınalar kopmaktadır.
Bu zaviyeden baktığımızda, aslında yargı Fazıl Say’ı ödüllendirmiştir. Zira Fazıl Say, Twitter hesabından sadece Ömer Hayyam’a ait olduğu iddia edilen dizeleri paylaşmamış, aklınca inanan insanları aşağılamak için “...Nerede yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi Allahçı” şeklindeki ‘arka sokaklardaki’ ağzı bozuklara bile yakışmayacak ifadelerle kendi kalibresini ve kalitesini ele veren bir tavır sergilemiştir.
Ancak hemen şunu da belirtelim, Fazıl Say’ın insanların inançlarını aşağılayan bu ifadeleri, dünyanın bütün demokratik hukuk devletlerinde suçtur. Nitekim, AİHM yine Türkiye ile ilgili 2005 yılında verdiği bir emsal kararda, inançları aşağılamanın suç olduğunu hukuken tescil etmiştir.
Yine tekrarlıyorum, bu karar gereksiz bir karardır. Ama, bu vesileyle bize demokrasi ve özgürlük dersi vermeye kalkanlar önce kendi sicillerine bakmalıdırlar. Bugün, “İçinde zerre kadar demokrasi, bir katre adalet, bir lokma vicdan, bir damla hürriyet olan bir ülke... Onu istiyoruz” diye yazılar yazan ‘vesayet lobisi’ üyelerinin, geçmişte Ahmet Kaya için “Vay şerefsiz vay”, Tayyip Erdoğan için ise yine aynı şekilde “Tayyip’e şok ceza, siyasi hayatı bitebilir” manşetlerini atarken nasıl bir vicdan ve adalet hayal ettiklerini çok iyi biliyoruz. Lütfen, ilk taşı günahsız olanınız atsın...
Bu manşetleri atarken, içinizde bir lokma vicdan var mıydı, doğrusu çok merak ediyoruz. Eminim ki, şimdi de yine aynı kirli vicdanınızla bu ülkenin değerlerini, inançlarını aşağılamak için pusuda bekliyorsunuz. Maalesef, Fazıl Say kararıyla, ‘vesayet lobisi’ne memleketin temiz havasını kirletme fırsatı sunulmuştur. İşin özeti budur...