"İnsanlar bir elin parmakları gibidir. Hiçbiri birbirine benzemez.”
Bu sözlerin sahibi Hasan Ağabey (Cemal) de ‘kesinlikle herhangi bir isim değildi’ ve olmadı da.
Hem de kendisini seven ya da sevmeyen tanıyan ya da tanımayan herkes için ister ‘eski tüfek’ deyin isterseniz de ‘yaşıtı meslektaşları’ arasında ayrı bir öneme sahipti.
Sebebini bilmiyorum. Üzerinde hiç düşünme gereği de duymadım. (Şimdi bu yazıyı yazarken bir an aklıma geldi ancak öylece de gidiverdi.)
Hiç tanışmadığım halde kendisinden ne zaman bahsedecek olduysam, en kızdığım anlarda dahi gayriihtiyari hep ‘ağabey’ demişimdir.
Galiba kendisini tanıyan, tanımayan herkes için olduğu kadar seven ve sevmeyenin de ‘ağabey’iydi.
Belki de bu yüzdendir, Başbakan Erdoğan’ın da kendisine ‘Hasan Abi’ diye hitap etmesi.
Onu ‘ağabey’ yapan ve tanımadığı kişilerle de arasında ülfet oluşturan araya giren biraz da sahici olması, mükemmel olmayışı ve de beyaz Türk kibrinde olmayışıydı.
Zaman zaman yanıldığı, çuvalladığı, projeksiyonunu yanlış yerlere çevirdiği anlar olsa da hataları konusunda kibirli davranmayıp özür dilemeyi bilen tavrıyla kazandı sevgimizi de ‘ağabeylik’ unvanını da...
Hataları konusunda isteseydi kendisini haklı çıkartacak bahanelerin arkasına sığınabilir ve pekala kendisini mazur gösterecek güçlü argümanlar ortaya koyabilirdi.
Ama o öyle yapmadı.
Benim de bu ‘ihtiyar’ (olgun anlamında) adama kızdığım çok anlar oldu. Ancak kızgınlığım bir öfkenin ötesinde ‘siz de mi’ siteminden başka bir şey değildi.
Özellikle, Kürt sorunun üzerine yıllardır kalem oynatmış birisi olarak, Kürt Sorununun çözümünde tozlu raflardan hazırlanan raporları indiren, ceberut devlet anlayışını bırakan ‘sizin sorununuz benim sorunumdur’ diyen ve kendisine samimiyetle ‘Hasan Ağabey’ diyen Başbakanı eleştirdiği kadar birazcık olsun PKK ve BDP’yi de eleştirmemesineydi sitemim.
Ve bölge üzerinde de kamuoyu üzerinde de etkinliği tartışılmayacak bir isim olan Hasan Cemal’in bu sorumluluğunun zaman zaman farkında olmayışınaydı kızgınlığım.
***
Velhasılı kelam kendisinden hakkaniyetli olduğundan zerrece şüphem olmadığı Hasan Cemal’den beklentilerimiz ‘ağabey’ olması hasebiyle fazlaydı.
Kendisi asla başkaları gibi ‘PKK elinde silahları olduğu için siyasi anlamda da güçlü. Ben de PKK olsam ben silahları teslim etmem. Silahları teslim ettim demek vazgeçtim demektir. Şu anda siyasi gücünün kaynağı silahları elinde olmasından ötürü olduğunun ben farkındayım’ diyerek PKK’ya akıl hocalığı yapmadı elbette.
Melih Altınok’un yazdığı gibi “Hasan Cemal, Kürt kamuoyu ve örgütlü siyasiler üzerindeki etkisini, daha radikal barış çağrıları için de kullanmadı. Yapabilirdi ve etkili de olurdu.”
Bunu hakikaten ‘mahalle baskısı yüzünden mi yapmadı” yoksa yine projeksiyonu yanlış yere doğrultmasından dolayı mıydı ben de bilmiyorum.
Yoksa daha 27 Nisan e muhtırasının gecesinde herkes üzerinden daha şaşkınlığı atamamış daha ne yapacağını bilemezken CNN Türk ekranlarında hem de ‘Gece Yarısı Ekspresi’ne gönderme’ yaparak “Gece yarısı muhtırasına hayır!” deme cesaretini göstermiştir.
Bırakın “bu işin bittiğine” inanan ötekisini berikini en önce AK Parti içerisinde dostları olanlar Cemal’e inat “Şimdi bu Genelkurmay bildirisini öne çıkartıp, bu fetihçi zihniyetin arkasında durmak istemiyorum” diyerek görünmez postallarını birden giyiverdiler ayaklarına.
Yine hakeza 22 Temmuzda kaleme aldığı manifesto niteliği taşıyan “Evet mi Hayır mı” başlıklı yazıda dört dörtlük demokrasi ve hukuk devleti ya da siyasette iyiye, güzele doğru değişim zaman, sabır ve kararlılık gerektiriyor. Bu da her zaman olamıyor. Onun içindir ki ben 26 maddelik anayasa paketine dudak bükenlerden değilim.” sözleriyle sözüm ona demokratlara ve mahallesine meydan okuyan Hasan Ağabey elbette ‘herhangi bir isim’ olamaz.
Bir okuru olarak ben de Hasan Cemal’den mahrum kalmak istemeyenlerdenim.
Tam da bu yüzden dün sabah heyecanla beklediğim Milliyet ve çiçeği burnunda yayın yönetmeni Derya Sazak hayal kırıklığı yarattı bende.
AK Parti’nin önemli isimlerinden Yalçın Akdoğan ve Hüseyin Çelik’in apaçık hodri meydan diyen açıklamalarına rağmen ve iki haftalık aradan sonra Hasan Cemal’in yazısını yazıp göndermesine rağmen yazısının yerine ‘ayrıldı ilanının girmesi’ olsa olsa başka hesapların olduğunun bir göstergesidir.
Ve elbette Hasan Cemal için ‘O bizim için bir anlamdır. Türkiye onun gibi bir gazeteciye sahip olduğu için gurur duymalıdır’ diyen Derya Sazak’ın beceriksizliğine kurban gitmiştir. Ancak yine de Sazak’a sormadan geçemeyeceğim ‘Söyler misiniz Hasan Cemal’in dün yayınlanması için gazeteye gönderdiği yazıda nasıl bir mahzur bulup yayınlamadınız? Milliyet’in kapıları her daim kendisine açıktır diyerek dalga mı geçtiniz? Ve nasıl oldu da ‘İmralı’nın faturası Hasan Cemal’e mi çıkarıldı?’
Dün Milliyet gazetesi birinci sayfasından duyurduğu ‘ayrılık ilanından’ geri adım atmalıdır.
Zira Hasan Cemal’in hatırı hepimizde çok büyük!