Bilinen bir hikayedir ama ben de birkez daha tekrar etmek istiyorum: Milyar dolarlık ulus-ötesi bir Amerikan şirketi iflasın eşiğine gelir. Şirketin CEO’su son durum raporuyla birlikte mütevelli heyetinin gelip şirketi kurtarmasını talep eder. Mütevelli heyet artık bir ay mı, iki ay mı, altı ay mı uygun bir sürede şirketi iflastan kurtarır. Herşeyin yeniden yoluna girdiğini gören CEO, cebindeki istifa dilekçesini mütevelli heyetin en yaşlısına sunar. “Bu şirket benden daha iyi, daha tecrübeli bir CEO’yu hak ediyor. İzninizle ben artık ayrılmak istiyorum” der. Yaşlı üye başını hafifçe kaldırıp “dur bakalım sen nereye gidiyorsun? Biz senden daha tecrübeli bir CEO’yu nereden bulacağız? Unutma sen milyar dolarlık bir şirketi batırma tecrübesine sahipsin. Otur oturduğun yerde!” der.
Futbol ve dolayısıyla Fatih Terim’e ilişkin fikirlerimi sizinle paylaşmadan önce, kısa da olsa futbola olan ilgimden söz etmek isterim. Vakti zamanında ben de futbol oynadım. Üstelik bu oyunu da “fena” oynardım; arkadaşlarım bana “Çalımcı İlhami” derlerdi. Daha sonra siyaset uğruna futbol aşkımın üstüne bir bardak soğuk su içtim. Aile içinde futbolla profesyonelce ilgilenenlerin sayısı birden fazla olunca ister istemez futbol güncelliğini korumayı başarıyor. Ağabeyim Ali Fikri Işık ve sevgili yeğenim Arda Alan Işık ikisi de uzun yıllar Taraf Gazetesi’nde, kendi köşelerinde futbol yazarlığı yaptılar. Futbol sözkonusu olunca hala fikirlerinden istifade ettiğim çok değerli iki yorumcudurlar benim için.
İlk iki maçta alınan başarısız sonuçlar Fatih Terim’in futbol kamuoyunda ciddi biçimde tartışılır hale getirdi. Hatta saygı ve nezaket sınırlarını aşan değerlendirmeler yapıldı. Elbette hiç kimsenin hiç kimseye hakaret etmeye hakkı yoktur. Kimi insanlar kimi görevlerde başarısız bir performans sergileyebilir, bu normal bir durumdur; çünkü başarı ve başarısızlık ikiz kardeştir ve yapılması lazım gelen şey sağduyulu, yapıcı ve soruna çözümler öneren eleştirilerde bulunmaktır.
Fatih Terim Türkiye futbol tarihinde en fazla Milli Takım teknik direktörlüğü yapmış değerli bir şahsiyettir. Başarılı olduğu dönemler de olmuştur, başarısız olduğu dönemler de. Esas itibariyle Türkiye futbolunun genel sorunları bağlamında meseleye baktığımız da, meselenin temelde bir Fatih Terim meselesi olmadığını görürüz. Bir ülkenin yerleşik futbol gelenekleri yoksa, ülkede futbol belli bir ekol standartları içinde oynanmıyorsa ve en önemlisi herkesin ezbere bildiği bir oyun sistemi zaman içinde inşa edilmemişse; sorun kişilerin sorunu olarak masaya yatırılamaz. Sorun aslında çok temel olarak sürekli geciktirilen futbol reformu meselesidir.
Yeni Türkiye bütün dinamikleriyle siyaseti nasıl yeniliyor ve bu uğurda her türlü idari ve hukuku reformların altına cesurca imza atıyorsa, aynı kararlılıkla, yeni Türkiye futbolda da aynı reformu yapmak zorundadır. Almanlar bu reformu yaptı sonuç ortada. Belçika yaptı, İsviçre yaptı, hatta İzlanda bile yaptı ve şimdi de meyvelerini topluyorlar.
Özellikle altyapılardan başlaması gereken futbol reformu, kısa sürede iyi yetiştirilmiş yetenekli oyuncu havuzumuzu tatminkar şekilde doldurur. İyi yetiştirdiğimiz oyuncularla öyle son dakika, kimi kuralların değişimi sayesinde turnuvalara iştirak etmek zorunda kalmaz, rakiplerimizi devire devire alnı açık şekilde her turnuvaya katılma imkanı bulabiliriz.
Dolayısıyla Fatih Terimin istifa etmesi bir çözüm olmaz. Tam tersine Türkiye futbol direktörü olarak onun tecrübelerinden yararlanarak Türkiye futbolunu reforme eder ve yeniden yapılandırabiliriz. Belki bir ara çözüm olarak Futbol direktörlüğü ile Milli Takım Teknik direktörlüğünü birbirinden ayırma ve bu görevleri ehil iki insanın sorumluluğuna vermek doğru bir çözüm olabilir.