Dünyanın, en pahalı, en fazla kazanan futbolcularından biridir Lionel Andrés Messi. Fabrika işçisi bir baba ve evlere temizliğe giden bir anne ve üç kardeşiyle hayata yoksul olarak başlayanlardandır. Mahalle takımındaki yeteneğiyle Arjantin’in en büyük kulüplerinden River Plate’in dikkatini çeker. Ancak yöneticiler Messi’nin eksik bedensel gelişimi için gereken hormon ilacına aylık 900 dolar vermeyi kabul etmezler, transfer yatar. Aile, Arjantin’de yaşanan ekonomik kriz sırasında İspanya’ya akrabalarının yanına gider. 13 yaşında 1 metre 40 santim boyunda olan Messi, Barselona alt yapısına hormon ilacı parası ve babasına kulüpte verilen bir iş karşılığı transfer olur. Sonrasını biliyorsunuz zaten...
***
2022’de Messi’yi değil tahminen Leonel Angel Coira’yı konuşacağız. 7 yaşında Real Madrid’in yıldızlar takımına sadece ulaşım ücreti karşılığında transfer edilen bir çocuk. Babası zengin değil, Madrid’in amatör kulüplerinden birinde çalıştırıcılık yapıyor... Bu iki örneği aklıma getiren şey, eski futbolcu Ümit Karan’ınsöyledikleri oldu. “Oğlun futbolcu olsun ister misin” sorusuna Karan:
“İsterim ama olabileceğini hiç sanmıyorum. Çünkü futbolcu olmak için çok zor şartlarda büyümüş olman, sokakta yetişmiş olman gerekiyor. Ancak öyle mücadeleci bir ruha sahip olabiliyorsun. Çok nadir iyi durumdaki ailelerin çocukları futbolcu olabilir. Biz mecburduk, biz sokaktan geldik, para kazanmamız gerekiyordu. Gelir seviyesi düşük ailelerin sporudur futbol.”
***
Para kazanma mecburiyeti, yırtma mecburiyeti sadece yeşil sahalar için geçerli değil aslında. Hayata bir bakın, yırtmak daha doğrusu doğduğu ya da yetiştiği şartları değiştirmek için çabalayan ne çok insan var. Başaranları biliyoruz da başaramayanların hikayelerine hiç kimse dönüp bakmıyor. Belkide Ümit Karan’ın sözlerini yaşama uyarlamak lazım...
***
Şehrin biraz dışında, gelir seviyesi yüksek kişilerin oturduğu siteler zaman içerisinde mahalleler haline geldi. O çevrede yetişen, o okullarda okuyan hemen hemen tüm çocuklar için, baba golf oynar, anne tenis, çocuk ata biner, okula şoförle gidilir, hastanede sıra beklenmez vesaire...
O çocuklar yarın büyüyüp şehre indiklerinde, insanların arasına karıştıklarında, aile servetleri ne olursa olsun, hayata 1-0 mağlup başlayacaklar. “Ama servet demeyin” insanın yaşadığı şehre, şehirdeki insanlara, yaşama, yabancı olması parayla telafi edilemez. Ümit Karan belki hiç farkında olmadan ettiği bir cümleyle hiç farkında olmadığımız bir gol attı hepimize, hem de jeneriklik bir gol...