Aslında bu yazının konusu “AB piyasalarında neler oluyor” sorusuna cevap aramak olsa bile, konuya Sayın Cumhurbaşkanımızın dün TÜGİK’de yaptığı konuşmadan bir bölümü aynen alarak başlamak istiyorum...
Evet, Sevgili dostlar, dün dinlediğimiz konuşma tarihe düşülen notlardan biriydi ve “faizin aslanı-yatırımın düşmanı” olanları çok rahatsız etti...
Şöyle dedi Sayın Cumhurbaşkanımız; “...Ben, faiz konusunda hassasım. Faizi, özellikle enflasyonun en önemli sebebi olarak görüyorum. Sebep, netice ilişkisinde faiz sebeptir, enflasyon neticedir. Faizle enflasyon doğru orantılıdır, ters orantılı değildir. Eğer kim faizi yükseltmeyi savunuyorsa, o bu ülkede yatırımların düşmanıdır, istihdamın düşmanıdır. Bunu da açıkça söylüyorum. Eğer benim ülkemde yatırım olacaksa kredi musluklarının açık olması lazım. Kredi musluklarının açık olabilmesi için yüksek faizin olmaması lazım”...
Mesaj çok açık ve netti, anlayanlara, anlamak istemeyenlere tane tane ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Bu anlatım üstüne hala “yüksek faiz isteriz” şarkısını söyleyenleri birlikte gözlemleyeceğiz... Bir de not düşelim; bu ülkede kim “faizleri artırmalı” diyorsa, kim “tek çıkar yol yüksek faiz” diyorsa, herkes bilsin ki; BU ARKADAŞLAR BU ÜLKENİN DOSTU DEĞİL, YERLİ DEĞİL, MİLLİ DEĞİL...
Bu alıntı sonrası geçelim “AB’de neler oluyor” sorusuna...
Sevgili dostlarım, çok uzun süredir ısrarla altını çiziyorum neredeyse şu cümleyi haykırıyorum; “yeni dünya denkleminde AB diye bir güç merkezi olmayacak”...
Olan da aslında bu kadar basit ve net! YENİ BİR DENKLEM ŞEKİLLENİYOR ve AB denklemden düşüyor. Yaşananlardan “kriz olmaktan” çok bu değişim ve denklemden dışlanım sürecinin parçaları...
Bu noktada soralım; Türkiye için tehlikeli bir durum söz konusu olabilir mi?
AB’de yaşayan vatandaşlarımızın birikimlerini korumaları adına “tedbirli olmaları” gereğinin altını çizerek, konu hakkındaki görüşümü net ifade edeyim; mal sattığımız pazarın daralması açısından AB’nin zayıflaması önemli olmakla birlikte, pazarı çeşitlendirmiş Türkiye için “ciddi bir sorun” olmayacağı açık. Tam tersi de söz konusu; AB, denklemden düşerken, yerini alacak “güç merkezi” Türkiye ve çevresi...
Bu noktada AB ile birlikte “aşırı satılan” Türk sermaye piyasalarına da değinmek istiyorum. Açıkçası Türkiye’nin AB’den “pozitif ayrıştığını” ve yukarıda da saydığım sebepler ile “daha da net ayrışacağını” düşünüyorum... AB zorda diye “Türk şirketleri” batmaz, değer kaybetmez! Tam tersi AB’nin bırakacağı boşluk Türk şirketleri tarafından doldurulacaktır! Zayıflayan AB, Türkiye için FIRSAT olacaktır!
Sonuç: Konuyu daha detaylı bir şekilde ele alacağım. Bitirmeden bir not düşmek istiyorum; AB’de banka ve şirketler bir süre sonra “ucuz-çok ucuz” noktalara gelecek. Kamu şirketleri dahil tüm sermaye sahiplerimizin, AB’deki banka ve şirketleri iyi fiyatlardan “almak veya hisse kontrolünü ele geçirmek” için hazırlıklı olmalarında ve şimdiden araştırmaya başlamalarında yarar var. 2023 hedeflerimize yürürken “10 büyük markamız olacak” mottosunu hatırlatarak bitirmek istiyorum...
AB’de “alıma hazır olalım”... Sorgulamaya devam edeceğiz...