Galatasaray’ın kazanması zaten bekleniyordu. Ama sistem / strateji / taktik üstünlükten daha önce; top rakibe geçtiğinde, yakınlardaki her Galatasaraylı’nın hamle yapma coşkusu, ön plana çıkıyordu. Hepsi maça odaklanmış şekilde ve yoğun bir konsantrasyonla mücadele ediyordu. Bu yüksek motivasyon, zaman zaman hataları beraberinde getirse de; takımın her türlü yanlışı anında onaracak becerisi vardı.
Karabük; işte bu Galatasaray’a karşı diklenecek ve direnecek cesareti gösterdi. Yediği gollere rağmen, açık futbolunu sürdürdü. Ancak bunu yaparken, kendi savunma arkasına çok adam kaçırdı. Buna rağmen, yiğitliğine toz kondurmadı. Bildiği futbolunu sürdürdü. Büyük sempati topladılar.
***
Kayıtlar, Galatasaray’daki ilk golün Feghouli’den olduğunu yazar ama; aslında top ayağına çarpıp, tıngır-mıngır boş kaleye gitti. Bence ona gönderilen ve asist yerine geçen ters pas, başroldeydi.
Gol olduktan sonra, nasıl olduğunun pek önemi yok... Ofsyat olduğu halde, iptal edilmeyen gollere de aynı sevinç gösteriliyor. Önemli olan; takımın kendini oyuna vermesi, ortak paydada ve ortak faydada buluşması, bunları yaparken sorumluluk duygusunu taşıması ve paylaşması... Bunlar Galatasaray’da vardı ama; Gomis’in gol kayıpları, neredeyse pahalıya patlıyordu.
***
Penaltı her şeyi değiştirebilirdi. Hakemin kararı doğru ama, aksini söylemek için yeterli sebep de bulunabilir. Biraz kişiye, niyete ve yoruma bağlı... Kardeir Karabük’ün maç boyu sürdürdüğü temiz, iyi niyetli, Fair-Play sorumluluğundaki futbolu, sonunda ödülünü alacakken; Galatasaray’ın hırsı buna engel oldu. Yazının başında yazdığım gibi Galatasaray her türlü hataya karşı donanımlıydı.