İki haftadır ABD gazetelerinin MİT üzerinden Türkiye üzerinde bir oyun kurguladığı tartışılıyor. ‘Her mahalleden’ önemli kalemler bir tespiti ittifakla yapmış görünüyor:
Hedef yeni Türkiye’nin politikaları...
Türkiye’ye şu mesaj veriliyor;
- ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ sözünden yine ‘aman birşeye bulaşmayayım da kimseyle aram bozulmasın’ anlamaya devam et; ‘Yıllarca etliye sütlüye bulaşmadın da Yunanistan mı seni dost saydı, Suriye mi, İran mı, Irak mı’ diye soranlar yokmuş gibi davran; bu soruyu kendine bile sorma;
- Bölgesel ve küresel gelişmelerde büyüklerin yanında yer al;
- Asker lazım olduğunda sağa sola çağrılmakla, büyüklerden birinin sana ‘planlanandan fazla zaman ayırması’yla gururlan;
- Terörle mücadeleni ‘vur-vurul’ stratejisiyle yürüt; zinhar ‘konuşalım çözelim’ fikrine kapılma;
- Muhtaç olduğun istihbarat CIA ve Mossad tarafından ‘istihbarat paylaşımı’ ile sana verilir; doğru mu yanlış mı sorgulama;
- İlkeleri sorgulama, büyükler arasında yer aldığın için ‘güçlü haklıdır’ ilkesinin senin için de geçerli olduğunu düşün, bununla övün!
- Uluslararası oyunlarda sana hep ‘büyük görev’ verilsin; bununla da övün, ‘niye bana hep görev veriliyor, oyun kurulurken niye çağrılmıyorum’ diye sorma;
- Özetle ‘boyundan büyük işlere kalkışma’... Kalkıştığın işlerin boyundan büyük olup olmadığına başkalarının nasıl karar verebildiğini de sorgulama...
Bunları uzatmak mümkün...
Bazı yorumcular bunların ‘fabrika ayarlarına geri dön’ demek olduğunu, ancak Türkiye’nin fabrika ayarlarına dönmeye niyeti olmadığını yazmış.
Verilmek istenen ayarların ‘fabrikasyon’, yani sonradan imal edilmiş ve Türkiye’ye giydirilmiş olduğu doğru.
Türkiye aslında bu ayarlardan geri döndü. Güçlü yazılımı, zayıf donanımı fazla ısıttı. Sistem arıza vermeye başladı. Türkiye fabrika ayarlarından ‘doğal ayarlarına’ geri dönüyor.
Bir dönemin ünlü deyişiyle ‘kendine dönüyor’...
Mesele sadece MİT değil.
Daha geçen hafta emekliliğini isteyen iki amiral üzerinden de ‘fabrika ayarlarınıza geri dönün’ mesajı verilmedi mi?
Ya da ilk, orta eğitim ve yüksek öğrenim ile sınav sistemlerine ‘nihayet’ el atıldığında ‘eğitimde de ayarlarınızla oynamayın’ mesajlarını görmedik mi?
Siyasette ‘tek parti iktidarı çıkaran demokrasi’nin zararlarını işitmiyor muyuz son bir kaç yıldır?
AB sürecini ve demokratikleşmeyi hızlandırmış bir Başbakan’ın diktatörlükle itham edilmesiyle taçlanan histerik bir ruh halinde değil miyiz hala!
Ana muhalefet partisi ‘ben o ayarlara geri döndürebilirim Türkiye’yi’ diye Suriye senin, Bağdat benim, Washington falancanın gezip duruyor...
Ama sonunda onlar da iktidarın oralardan verilmeyeceğini anlamış olmalılar ki, bayramda AK Parti’den istediler!..
Türkiye’nin hala ‘Sen sıranı savdın, biraz da ben oynayayım’ alanı olmadığının farkında olmayanlara ne mutlu!..
Onlara hesap da sorulmayacak!..
Konudan uzaklaşmayalım; ortada hem bir ‘algı inşaası’ hem de ‘algı yönetimi’ var. “MİT’in ‘bağımsız’ hareket ettiği, bunun da Başbakan’ın talimatı olduğu, zaten Türkiye’nin de artık bağımsız hareket ettiği” yorumlarıyla süslenmiş ABD gazeteleri Türkiye’de başka, Batı’da başka okunuyor.
“Ülkesini güçlü bir istihbarat şefi ile birlikte yöneten ve ‘en güvenilir adamı’ o istihbarat şefi olan başbakan” algısını ‘batılı’ bir zihinle yeniden gözünüzde canlandırın...
O kadar da hoş görünmüyor değil mi?
Biraz daha eskiye gidin ve “MİT’in El Muhaberat yetkileriyle donatıldığı” haberlerini bunlarla birlikte okuyun...
Neden Suriye’nin ‘El Muhaberat’ı örnek gösterilir ki ‘güçlü istihbarat’a? Yani neden Mossad değil, CIA değil de El Muhaberat?
Türkiye ‘fabrika ayarları’ndan ‘doğal ayarları’na, kendine dönüyor. Bu sancılar olacak.
Ayrıca, o ‘doğal ayarlar’da da kardeş kavgaları, ihanetler ve ayrılıklar var. Bugünkü tartışmaları çıkaranların bu alanlarla ilgili hesapları, planları da var elbette.
Rakibinin ne yaptığını görebilirsen maçı lehine çevirebilecek zamanı kazanma fırsatını yakaladın demektir. Ama maçı kazandıracak olan rakibin ne yapacağını kestirebilme yeteneğidir.
Türkiye’de askere, yargıya, üniversitelere, bürokrasiye hala ‘fabrika ayarlarınıza dönün, kendinizi kurtarın’ mesajları veriliyor. Onlardan hala ‘müttefiklerin beklediği gibi’ davranmaları bekleniyor.
Ama dün Genelkurmay açıklamasıyla da bir kez daha net olarak ortaya çıktığı gibi, Türkiye’de kurumlar da ‘doğal görev ve sorumluluk alanlarına’ döndü, dönüyor.
Durumlara göre değil ilkelere göre hareket ediliyor.
Bağıranın, baskın çıkanın, söylem üstünlüğünü elinde tutanın ilkeleri çiğneyebildiği bir Türkiye artık yok.
Buna hala alışamayanları, kabullenemeyenleri görmekten sıkıldım.