"Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir. Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz" Anayasa m.24. İnanç üzerinden bilgiden uzak politika yapılmasına alışmış görünsek de bu kadarına pes dedirtecek sözlerin önü kesilmiyor. "BAŞÖRTÜSÜ YÜZÜNDEN ÇOCUK TECAVÜZLERİ ARTTI" demek abesle iştigal olmuyor mu?
Düşünmeyen, sorgulamayan bireyler verilen ezberleri tekrar etmekten başka bir şey bilmez, bilemezler. Bir nevi iradelerini rehin, akıllarını da kiraya vermişlerdir. Sosyolojik ve psikolojik değerlendirmeler sonucu görsel basın, kitaplar ve iletişim çağının tüm kaynakları kullanılarak, ikna ve telkin yöntemleriyle nasıl düşünmeleri ve nasıl davranmaları önceden kararlaştırılmış olarak yönlendirilirler.
Uyanık ve agâh olmalıyız. İyi ile kötü arasında her an sırattayız. Tasavvurumuzu 'anlamaya ve yaşamaya odaklı bir tasavvur ' olmaktan çok ' ezberin tekrarına dayalı bir tasavvur' haline dönüştürmemiz; düşünmeyen sorgulamayan verileni olduğu gibi kabul eden ve daha da kötüsü istişareden uzak bir hal bürünmemize ve birbirimizden gitgide daha uzaklaşmamıza yol açmaz mı? Okunulanın doğru anlaşılması onun çokça okunmasıyla değil tefekkür edilip hal edinilmesi ile mümkündür. Nitekim "Her baktığın gördüğün değil, her gördüğün anladığın değil, her anladığın Hakikat değil…"Mehmet Oruç
Okumak lazım her an her dakika; kitapları, kâinatı ve de insanları. Bazen bir sorunun tek cevabı olmayabilir ve her cevapta kitaplarda bulunmayabilir. Bazı hakikatler çığlık atmaz kimileri sessizliği sever. Dinlemesini bilmeyenler bu çığlıkları, kâinattaki yakarışları insandaki halleri ve onlardaki semayı göremez, bilemez, duyamazlar. Okumanın bir parçası olan dinlemek, düşünmek, sorgulamak ve bunun harmanı olan tefekkür bu nedenle çok kıymetlidir. Bu tefekkürlerin ehil kişilerce istişare edilmesi bizi hakikate daha yakınlaştırıp, düşüncelerimizi zenginleştirir ve farklılıkları ötelemeden ötekileştirmeden kabullenmemizi sağlar. Tefrikanın olmadığı yerde ise Tevhit vardır, barış ve huzur vardır…
Dikenli yollardan geçmeden derya ya ulaşmak mümkün mü? Veya can yanmadan pişmek? Hakikate ulaşmak? Mustafa İslamoğlu'nun dediği gibi akıl deliye lazım akıllıya biraz delilik lazım. Ezberleri bozmamız gerekmez mi?