8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde Taksim'de yaşanan olaylar kötü olduğu kadar düşündürücüydü de. Ezan okunurken yükselen düdük, davul, ıslık sesleri, haber sitelerinden duyurulmaya başlandığı andan itibaren herkesten derin bir teessür ve itiraz yükseldi. Akşam haberlerden tüylerim ürpererek seyrettiğim bu hırslı ve kendinden geçmiş topluluk sanki bir cahiliye karnavalını tekrar ediyordu...
Ertesi gün, yürüyüşü tertip eden kadın dernekleri, ezanı yuhalamadıklarını, kendilerini alanda sıkıştıran polisi protesto ettiklerini söylediler... Ben öyle olduğunu düşünmüyorum ama bu tashih bile durumdan rahatsız olduklarının ifadesidir. Keşke yapmasalardı.
Öte yandan hiçbir kin, hiçbir nefret, hiçbir yasak, ‘ezan’a dokunamaz. O, Müslümanların olduğu her yerde, İslam beldelerinde, Müslümanların hür olduğu her diyarda ilahi çağrısını yapar. Kıyamete kadar da dinmeyecek, sönmeyecek bir çağrı olarak, okunmaya devam edecek inşallah. Ezan'ı sahibi korur. O, kadiri mutlak olan Allah'tır.
***
Kadın hak ve hürriyetleri konusunda 30 yılı aşkın bir şekilde çeşitli inisiyatifler içinde yer almış bir yazar olarak beni asıl sarsan durum; kadın hakları mevzuunun, “sabahlara kadar cinsel ilişki, limitsiz içki, aile ve ev karşıtlığı, transseksüel serbestlik” gibi bir dibe toslayışıydı.
Nermin Abadan Unat, Necla Arat, Fatmagül Berktay, Nükhet Sirmen, Serpil Çakır, Hidayet Tuksal gibi kadın hakları meselesine düşünsel anlamda ve pratikte çok emek vermiş kadınlar geldi geçti zihnimden. Farklı ideolojik yerlerde olsak, zaman zaman çatışsak da, istifade de ettiğimiz bu kadınlar fihristinin, feminizm hakkında binbir emekle oluşturdukları kavramsal birikimi de mahvettiler.Taksim'deki kadınlar, kadın hakları mevzunu, ürkütücü bir şekilde marjinalleştirdiklerini farkındalar mı... Başının üstüne koyduğu, ‘or...’ pankartıyla meşrulaştırmak istedikleri neydi mesela... Kadınların ‘or..’ olması, feminizmin mücadele ettiği bir mevzu iken, o karnavalın içinde adeta feminist hedeflerden birisi haline getirildi...
Pankartlardan birisinde ‘namus mu kirletmeden duramam’ yazıyordu. Bu pankartın altında zil zurna dans eden kadınlara bakınca insan sormadan edemiyor, şayet bunu bir erkek taşıyor olsaydı ne derdik? Bütün dünya ayağa kalkardı, ne sapıklığı, ne tecavüzcülüğü kalırdı, ne derhal idamı...
Ya her yere cinsel organ çizmeler, her pankarta meme resimleri... Kadın bedeni cinsel meta değildir demiyor muyduk yıllardır. Ne zamandan beri kadın vücudu ideolojik meta haline geldi... Kapitalist sömürüye son derken, kadın bedenini kamuya ifşa etmek, boca etmek nereden çıktı... ‘Fahişeyim, feministim’ pankartı neyi neye eşitliyor. Hani feminizm, ‘özne-ben’ ilişkisini kuracaktı, oysa burada ‘beden-varlık’ ilişkisi var. Ne zaman geçildi ‘bedenimi satarım’a... Bu nasıl bir eşyalaşma, bu nasıl bir pornografi, nasıl bir düşüş... Kadının cinsel anlamda nesneleşmesini yeniden ürettiğinizi farkında mısınız...
***
Bir de ‘ezan yuhalanmadı’ derken, tüm bu rezaleti kamufle etmeye çalışan mütedeyyin yazarlar vardı. Ben buna daha çok üzüldüm. Asıl metalaşmayı bizler yaşıyoruz. Üç beş alkış için hakkı söylemekten imtina ediyoruz. ‘Ezan provokatörlerin eline düşmemeli’ diye yazmış bir ablamız. Ezanın yasaklandığı günleri unutmuşa benziyor. 15 Temmuz selalarını da.